bread

Ferdi Tayfur: Duygular tükeniyor!

Besteleyip yorumladığı şarkılarla gönüllerde ayrı bir yer edinen usta sanatçı Ferdi Tayfur, müzikte teknoloji kullanımının arttığına dikkat çekiyor. Teknoloji sayesinde müzikte “seri üretim”e geçildiğini ve bunun da duyguları tükettiğini söylüyor.

Sen de mi Leyla, Geçen Yıl, İçim Yanar, Sabahçı Kahvesi, Ben de Özledim, Nisan Yağmuru, Derbeder, Huzurum Kalmadı, Sevda Yelleri ve daha nice güzel şarkının sahibi usta sanatçı Ferdi Tayfur, halkın sesi oldu ve olmaya da devam ediyor. Sadece besteleri ve yorumuyla değil, çektiği filmler, oynadığı diziler ve son olarak da yazdığı romanlarla üretmeye devam ediyor. Ferdi Tayfur’la müzik sektörünün geldiği noktayı, ekranlarda izlemekte olduğumuz “Memur Muzaffer” dizisini ve yayınlanmış romanlarını konuştuk. Bugüne dek “Şekerci Çırağı” ve “Yağmur Durunca” adlı iki romana imza atan Ferdi Tayfur, “Bir Zamanlar Ağaçtım” adlı üçüncü romanının da yakında yayınlanacağı müjdesini verdi.

Bulunduğunuz noktaya gelinceye kadar zorlu süreçlerden geçtiniz. Umudu da umutsuzluğu da yaşadınız. Umutsuz bir anınızda şöhretten vazgeçip sıradan bir vatandaş olmayı düşündünüz mü hiç?

Keşke mektepli olaydım da Ferdi Tayfur olmayaydım. Ferdi Tayfur olmak yerine, şöhret yerine okumayı ve kariyer sahibi olmayı daha çok isterdim.

Şöhret, rahat bir yaşama paralel olarak huzursuzluğu, mutsuzluğu da beraberinde getiriyor mu sizce?

Zaman zaman getiriyor! Şöhret olmanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Tanınmış olmak hoş bir duygu, sevilmek güzel bir şey. Ama ünlü olmak yaşamımızı kısıtlar. Hep göz önünde olmak, hep göz hapsinde olmak anlamına geliyor. İstesek de izole edilmiş, dingin bir yaşantımız olamıyor.

Arabesk müzik hakkında bir dönem ciddi eleştiriler yapıldı: “Halkı umutsuzluğa ve mutsuzluğa itiyor” diye… Halbuki şimdiki “dijital dünya”nın gençliği bile arabesk dinliyor! Bu durumu nasıl açıklarsınız?

Hiç ilgisi yok. Halktaki mutsuzluğun ya da umutsuzluğun nedeni şarkılar ya da türküler değildir. Bu olumsuzluğun temelinde, ekonomik sebepler yatar. Gençliğin arabesk dinlemesi ise gayet doğal! Çünkü böyle bir içerik, ritim ve söz zenginliğini nerede, hangi müzikte bulabilirsiniz?

Arabesk müzik, çeşitli kesimlerce elştirilirken Pop, Rock, Hip Hop tarzı müzikler hemen hemen hiç eleştirilmiyor. Oysa arabeske yüklenen “olumsuzluklar”, istenirse bu tarz müziklere de yüklenebilir. Örneğin Rock’ta şiddetin dozu oldukça yüksek. Bu duruma ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Ülkemizde müzik, hak ettiği gibi eleştirilmiyor bence. Müzik eleştirisi çok kısıtlı. Ama söz konusu futbol olunca durum değişiyor. Her gün birçok insan futbol hakkında yorum yapıyor, köşe yazıyor. Müzik hakkında yapılan yorumlar ya da yazılan yazılar spora nazaran oldukça az sayılır. Oysa müzik futbola oranla çok daha önemli bir kültür eylemidir.

Teknolojinin gelişmesiyle müzik sektöründe ciddi değişimler yaşandı. Artık yeni aletler ve stüdyo olanaklarıyla “mucizeler” yaratılabiliyor! Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu değişim, duyguları çok daha geri plana çekti bence. Müzikle anlatılan duygu, yorumcunun müziğe kattığı duygu bitiyor. Daha mükemmel eserler ortaya koymak adına maalesef duygular teknolojiye kurban ediliyor. Teknoloji sayesinde hızlı ve bilinçsiz bir tüketim de yaygınlaştı. Müzik alanında seri üretime geçildi. On senede iki şarkı yapmak nerde, iki yüz şarkı yapmak nerde? Bir konfeksiyon atölyesinde üretilmiş bir kıyafetle usta bir terzinin elinden çıkan kıyafet nasıl ki bir olmuyorsa, duygusuz yapılan müzik ve duyguyla yapılan müzik de bir olmuyor.

Söz müzikten açılmışken, sizin bazı enstrümanları çaldığınızı biliyoruz. Bunlar hangi müzik aletleridir ve eğitimini aldınız mı?

Evet, gitar çalıyorum. Askerde de bandocuydum. Bir arkadaşım vardı, bando bölümünde, o da bana bağlamayı öğretti. Aynı zamanda düzenli olarak kitap okurum ve bunu da pek bilen yoktur.

Dizi furyası başladığında uzun süre hiçbir projede görünmediniz. Bunun nedeni neydi?

Ben sinemayı çok seviyorum. Çocukluğumdan bu yana sinemaya büyük bir ilgi duymuşumdur. Önce sesimle tanındım, yani ses sanatçısı oldum ve peşinden de çocukluğumda düşünü kurduğum sinemaya adım attım. Kameraya doyduğum için bir süre inzivaya çekildim. Şükrü Avşar kardeşim 2005 yılında benden bir dizi sözü almıştı. 2007 yılında da bu sözü “Yersiz Yurtsuz” adlı diziyle yerine getirmiş oldum. Güzel bir diziydi ancak 18. bölümde bitirmek zorunda kaldık. Çünkü dizi yazmak öyle sanıldığı gibi kolay değil, her hafta bir bölüm yazacaksın ve yetiştireceksin. Bu zorluğu aşamadığımız için tadında bıraktık.

Şimdi de sizi “Memur Muzaffer” dizisiyle ekranda görüyoruz. Dizide canlandırmış olduğunuz “Memur Muzaffer”, ailesi ile iş koşulları arasına sıkışmış bireylerden sadece birisi. Peki Ferdi Tayfur’un gerçek yaşamında Muzaffer rollerine büründüğü zamanlar oldu mu hiç?

Hayır, aile yaşantımda buna benzer durumlar yaşamadım hiç.

Yönetmenlik yapmış birisi olarak dizi sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Her şeyde olduğu gibi bu furya da mecburen bitecek, yeni yeni projeler üretilecek. Dizilere baktığımızda halen eksik teknolojiyle çalışıyoruz ve işlenen konular hemen hemen birbirinin aynısı… E tabii ki bu da bir yerde bitecek mutlaka!

Ferdi Tayfur’u “Şekerci Çırağı” adlı otobiyografi ve devamında “Yağmur Durunca” adlı romanıyla edebiyat camiasında da görmeye başladık. Yazdıklarınızı yayınlatmaya nasıl karar verdiniz?

Her iki kitabım da Berfin / Kora Yayınları tarafından basıldı. Yayınevinin sahibi İsmet Bey’le tanışmama sevgili arkadaşım Ahmet Selçuk İlkan önayak oldu. Yayınevimden çok memnunum: Dürüst ve kendine özgü bir çizgisinin olmasından dolayı bu yayınevini tercih ettim.

Son kitabınız yayımlanmadan önce “Kör İmam” adıyla yayımlanacağını söylemiştiniz. Ancak kitap, “ Yağmur Durunca” adıyla yayımlandı. Adını değiştirmenizin özel bir nedeni var mıydı acaba?

Ferdi Tayfur şarkıcı, sanatçı bir adam. Kitabının adını “Kör İmam” değil de daha akıcı, daha şiirsel bir ad olan “Yağmur Durunca” diye koyar tabii ki! İlk başlarda evet böyle düşünmüştüm, fakat bu adın daha uygun olacağını, hikâyeyle örtüşeceğini düşündüm.

Kitabınızın bazı sayfalarında aralıklarla açıklamalarda bulunmuşsunuz. Ve bu açıklamalar gelebilecek eleştirilere cevap niteliğinde… Böyle bir yöntemi denemeye sizi iten sebepler nelerdir acaba?

Ben hep değişik bir şeyleri denemeyi istemişimdir. Kitabın ortasında okura “bekleyin” diyeni gördünüz mü hiç? Görmediyseniz, görün diyorum. Yani farklılık yaratmak için. Benim üslubum, tarzım budur. Ben okura diyorum ki; “yahu durun biraz, çok hızlı gidiyorsunuz. 24 yaşında bir ceylan çıkıyor Veli Yüklü’nün karşısına… Hayatında böyle bir ahu görmemiş. Siz onun yerinde olsaydınız ne yapardınız? Durun diyorum öyle hızlı geçmeyin. Bu iki aşığı kirletmeyelim, İstanbul’a yem etmeyelim. Bu dürüstlük, bu masumluk devam etsin demek istiyorum.

Dizideki Memur Muzaffer ile kitabınızdaki Veli Yüklü’nün tam olmasa da benzer özellikleri var. Bu karakterler, bildiğimiz Ferdi Tayfur ile ne derecede örtüşüyor?

Tek ortak özellikleri; dürüstlükleri. Hepsi birbirinin aynısı aslında… Kendimi yazdım, kendimi oynadım.

Veli Yüklü nün hikâyesini okumaya, Memur Muzaffer’in hikâyesini ise izlemeye devam edecek miyiz?

Vallahi onu yapımcılar bilir, ama Veli Yüklü’nün hikâyesi devam edecek. Yeni kitabımı bitirmek üzereyim ve adını da “Bir Zamanlar Ağaçtım” koydum. Şükrü Avşar ile de bu konuda konuştum. O ilk kitabım olan “Şekerci Çırağı”nı bir sinema filmi yapmayı düşünüyor. “Yağmur Durunca” da ise iki öykü vardır. Ayrıca “Kör İmam” karakteri, bir cami imamı falan sanılmasın, imam adında görme özürlü bir karakterdir sadece…

Son sözü size bıraksam; sırasıyla Ferdi Tayfur, Veli Yüklü ve Memur Muzaffer adına, Vizyon okurları için neler söylemek istersiniz?

Üçümüz de aynı karakterlere sahip kişileriz. Çünkü yazar, kahramanının karakterini taşır. İstediği kadar başkasını yazmaya çalışsın, yine de kendini yazacaktır. Çünkü kendisini onun yerine koyuyordur. Kitaptaki “Kör İmam” karakteri de Ferdi Tayfur’un kendisidir.

“Yazar, kahramanının karakterini taşır. İstediği kadar başkasını yazmaya çalışsın, yine de kendini yazacaktır. Çünkü kendisini onun yerine koyuyordur. Yağmur Durunca kitabımdaki ‘Kör İmam’ karakteri de Ferdi Tayfur’un kendisidir.”

 

Ferdi Tayfur’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 10. sayısında (Temmuz – Ağustos 2008) yer aldı. Veysel Boğatepe tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Yüksel Altıntop çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır ve Orçun Peköz tarafından yapıldı.