ara
face
Son Yazılar
Yazının DevamıSezar ve Napolyon, turşunun askerleri için cesaret kaynağı olduğunu söylemişler....
Yazının DevamıYapımının hayli zor olması nedeniyle tadı ve kıvamı taklit edilemeyen...
Yazının DevamıBüyükannelerimizi işlerken gördüğümüz ve bir dönem demode bulunarak çeyiz sandıklarında...
Yazının Devamıİlkbaharın habercisi leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle...
Yazının DevamıSoğuk kış aylarının sıcacık yemişi… “Kestane kebap yemesi sevap…” Sobanın...
MFÖ: Her daim genç ve dinamik
Zaman zaman “dağıldılar” söylentileri çıksa da MFÖ, Türkiye’nin en eski gruplarından. Özellikle “Ele Güne Karşı” adını verdikleri albümden sonra hep gündemde kalmayı başaran MFÖ, yeni albümleri merakla beklenen bir grup oldu. Bunca yıldır aynı beğeniyle dinlenmeleri, bir MFÖ tarzını yakalamış olmaları. Rock, reggea, rap, ballad da söyleseler hep kendileri olmayı bilen bir grup olmayı başardılar. şarkıların altyapısına olduğu kadar sözlere de önem veren MFÖ, Türkiye’nin ve müzik dünyasının içinden geçtiği süreci de yakından izlediler. Bu nedenle bazı işleri dinleyicileri tarafından yadırgansa da kısa zamanda benimsendi.
Müzikseverlerin hafızasından silinmeyen şarkıların yaratıcısı MFÖ ile 30 yılı aşkın birlikteliğin birikimini ve yeni projelerini konuştuk.
MFO Türk Pop müziğinde bir fenomen adeta. Birlikteliğinizin bunca yıl sürmesinin temelinde birbirinize bıraktığınız özgür alanlar mı yatıyor? Yani grup aidiyeti var ama körü körüne bir bağımlılık yok diyebilir miyiz MFÖ için?
Doğrudur; her birimizin yeteneklerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinin grup için daha sağlıklı olduğunu düşünerek; zincirlenmiş gibi hissetmemek ve kişisel kabiliyet, eğitim ve sanatsal gücün ortaya çıkması için özgür alanlar bırakmak, grup huzurunu ve beraberliğini daha da güçlendiriyor. Solo çalışmalar yapsak bile icra ederken birlikteliğimizi korumaya özen gösteriyoruz.
Dinleyici kitlenize her geçen dönem yeni kuşaklar ekleniyor. Farklı kuşaklara hitap eden bir grup olmak nasıl bir duygu?
70’li yıllardan itibaren beraber olduğumuz için birkaç jenerasyonu müziğimizle etkilemiş olmak, tabii ki çok gurur verici. Bunun altında, yaptığımız müziklerin, söz ve bestelerin kalıcı olması, dokuz sesin harmonik uyumu ve tadı yatıyor. Şimdiki gençlerin anne ve babalarına şarkı söylemiş olmamız, onların da çocuklarına bizi dinletip sevdirmeleri genç kalma zorunluluğunu getiriyor.
Müzik piyasasında hızlı üretim-çabuk tüketim döngüsü var sanki. Neden bu noktaya geldik? Neden daha iyi işler çıkmıyor?
Biz hep doğru düzgün sözler ve müzikler yaratmanın peşinde olduk.Şimdiki devir hızlı tüketim devri. Birçok TV kanalı, radyolar, albümün tümü yerine sadece çekilen klip üzerine oynayıp çabuk tüketiyor. Bir anda flaş olup, şöhrete çabuk ulaşmak adına tekerlemeli, sloganlı, çok anlamlı olmasa da çarpıcı sözlerle ve tutmuş bir şarkıyı taklit ederek yapılmış bestelerle, kaliteli ve kalıcı şarkılar yaratma isteği çelişiyor. “Yarın” değil “şimdi” işleniyor. Ama güzel şeyler de yapılıyor bu arada.
Türk pop müziğinde sizin de içinde bulunduğunuz 30 yılı aşkın süreyi dikkate aldığımızda müzik adına en verimli, tutarlı, zengin dönemler hangi aralıklardı?
Şarkıların birbirine benzemediği, her sanatçının şahsiyetini ve kalitesini korumaya çalıştığı dönemler 60-90 yılları arası desek yanlış olmaz sanırız. Teknoloji, stüdyolar ve sahne tesisatları gelişti. Enstrüman bulma sıkıntısı bitti ama kalite arayışı, kültür, anlamlı söz ve kalıcı beste anlayışı eksildi. Bilgisayarların devreye girmesi “aranjörlerin” yerine “midijör”lerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bundan çok iyi yararlananlar olduğu gibi ucuz işler de arttı.
Öyle bir hayran kitleniz var ki, sizi eleştirenler çıksa bile sonunda eleştiriler çoğunlukla şöyle bitiyor, “Ustalar (babalar) öyle uygun görmüşlerdir”. Siz dinleyicinizdeki bu koşulsuz bağlılığı neye bağlıyorsunuz ?
İşimizi severek yapıyoruz, hâlâ heyecanlanıyoruz ve gittikçe daha yüksek performans arayışı içine giriyoruz. Bu da doğal olarak karşımızdakine geçiyor.
Dünyaya paralel yükselen bir elektronik müzik dalgası var. Akustik sesler kayboluyor mu?
Müzik tarzları zaman içinde her türlü görüntüye dönüşebilir. İyileri ve kötüleri dinleyici ayıklar. Teknolojik gelişmeyle DJ’lerin artması, elektronik müzik yapmanın çok da zor olmaması, çağın getirdiği ruhsal sıkıntı ve eğlenme arzusu, tepinerek çılgınca dans edip boşalma isteği bu tarz müziği tetikledi. Ama unutulmasın ki, bir Norah Jones albümünün Grammy Ödülü’ne layık görülmesi akustik seslerin zaferidir.
Sizin bu dönemde ortaya çıkan gruplar arasında beğendikleriniz var mı? Bayrağı devredebileceğiniz potansiyelde gruplar görüyor musunuz?
Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi, Manga vs. gibi genç gruplar güzel işler yapıyorlar. Biz bayrağı devretmek arayışında değiliz. 38 yıllık bir grup olarak başarılı bir kariyer sürdürmek pek o kadar kolay değil.
Bazı parçalarınız kimi markaların reklam jingılı oldu. Şeytanın avukatlığını yaparak soralım size, neden kabul ettiniz o reklam jingıllarını?
Biz yaşamımızı müzikten kazanıyoruz. Sanat için yeteri kadar özveride bulunduk. Şarkılarımızın çeşitli ortamlarda kullanılması onların değerini azaltmaz. Eserlerimizden şu veya bu şekilde faydalanmak en doğal hakkımız. Bizim özel yatlarımız ve uçaklarımız yok.
Erovizyon’un üzerinden epey geçti ama Türkçe ve İngilizce söyleme tartışmasını Erovizyon deneyimlisi bir grup olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
İngilizce’nin dünya dili olması tabii ki avantaj. Ancak yabancının kulağını tırmalamayan lirizmde ve prozodide yazılmış Türkçe bir şarkının da başarılı olması mümkün. Son senelerde Erovizyon şova dönüştü. Müzik ikinci plana itildi. Güya şarkı yarışması idi, ama artık sadece şarkı yeterli olmuyor.
Her birinizin müzik dışında ilgi alanları var. Müziğin dışına çıkmak sizi nasıl etkiledi? Bütün bunlar sebebiyle müzik biraz geri planda mı kaldı?
Hayır, sadece aksamalar oldu. Yine de üçümüze de sorsanız önce müzik deriz.
Besteler, sözler nasıl ortaya çıkıyor? Sessizlik, yalnızlık gibi arayışlarınız oluyor mu? Bir parça çıktığında bundan sonra nasıl bir süreç izliyor her birinizde?
Beste ve söz yaratılışı her türlü olabilir. Bir anda da çıkabilir, uzun çalışmanın sonucu da olabilir. İki satır şimdi yazarsınız 6 ay sonra üç satır daha ilave edersiniz. Değiştirdiğiniz söz yüzünden bestenin de değişmesi gereklidir. Çıktığı haliyle de kalabilir. Kesilip, biçilip monte de edilebilir. Önemli olan tadı tutturmak. Hem bizim seveceğimiz hem de dinleyicinin seveceği şarkı yaratmaktır asıl olan.
Günümüz dinleyicisi müzik dinlerken internet ve MP3 gibi dinleme kalitesi sorgulanır, ama ucuz ve kolay yollara başvuruyor. İşin bir de telif yönü var. Neler düşünüyorsunuz bu konuda?
Bilgisayar ortamında şarkı indirmek plak piyasasını çok etkiledi. Albüm neredeyse tek parçaya dönüştü. Bunda TV ve radyoların zihniyeti çok önemli. 10 parçalık bir albümde klip şarkısı dışındaki şarkılar neredeyse hiç çalınmıyor, dinlenmiyor.
Telif konusuna gelince eskiye nazaran büyük gelişme var ama toplumun bunu hazmetmesi, yönetici ve TV yapımcılarının bunu tam anlamıyla kabullenmesinde hâlâ alınacak yol var. TV prodüktörlerinin, umuma yayın yapan otel, disko, bar vs gibi yerlerin liste vererek telif haklarını ödemelerinde daha bilinçli olmaları gerekiyor. Bir beste olmadan ne yorumcu ne de yapımcı olabilir.
MESAM’la ilişkileriniz nasıl? Meslek birliklerinin daha neler yapması gerekiyor sizce?
MFÖ olarak üçümüz de yıllardır MESAM üyesiyiz. Meslek Birliklerinin yapmaları gereken en önemli şey kendi alanında “tek” olmak, birleşmek. Üyelerini hakları konusunda daha da bilinçlendirmek. Konser tahsilatlarının ve dağıtımının iyi yapılabilmesi için repertuar listelerini düzenleme konusunda uyarmak. Takipleri daha etkin yapmak. Yurt dışındaki ülkelerden (özellikle GEMA) tahsilatları daha aktif yapmak. Dijital hakları iyi kovalamak…
Grup ve bireysel manada önünüzde ne gibi projeler var?
Yeni bir albüm şimdilik görünmese de yeni bir iki şarkı yapmayı düşünüyoruz. Solo çalışmalarımız olacak. Gelecek tekliflere ve proje önerilerine göre hareket edeceğiz.