bread

Çocuk şarkıcılar: Oy anam oy…

“Çocuk Şarkıcılar” kategorisi fazla geniş değildir popüler müziğimizde; ama yok da değildir, vardır ve ayrı bir başlık altında incelenmesi hem gereklidir hem de eğlenceli olabilir; yazan için de, okuyan için de. “Küçük…” bilmem kim kategorisi de öyledir; Küçük Emrah, Ceylan, İbo ve diğerleri… Ama onları (şimdilik) ihmal edebiliriz; konuyu fazla dağıtmamak, eğleneceğiz diye işi abartmamak adına, başka bir zamana erteleyeceğiz ikinci kategori ‘Küçük’leri.

Sondan başlarsak, adını “Teoman hayranı Emir”e çıkarmış ve o zamanlar, iyi kötü birilerinin dikkatini çekebilmiş bilmem kaç buçuk yaşındaki Emir ile sürdürüldü “çocuk(ça)” bu iş. Üç-beş yıl yıl önce “Kral Benim” adlı albümü EP yayınlanmıştı da, populer müzik piyasamız, epeydir hasret kaldığı yeni bir  “çocuk şarkıcı”ya kavuşmuştu. “Arda Kardeş ve Ayça’dan beri şöyle doğru dürüst bir çocuk şarkıcı çıkmadı ki yüreğimiz ferahlasın,” deyip duranlar mutlu olmuş, “Ördeklerin nasıl vak vak güldüğü”ne kulak vererek, bebeklere-kelebeklere kaptırmıştı kendisini.

Emir’in ortaya çıkışı bir sürpriz olmamıştı elbette; zaman zaman bir saçmalık deryası da olmayı becerebilmiş Türk popunda, her zaman da böyle tuhaf projelere yer olmuştu. Kimi zaman yavrusunu bir “şahin” görmeyi en tabii hakkı olarak görebilen anne-babaların iteklemeleri, kimi zaman da şıkça ambalajlanmış ama had safhada ticari oldukları her yerlerinden dökülen projeler sonucunda, çocuk şarkıcımız olmuştu. Sayıları hiçbir zaman çocuk oyuncularımızın sayısına ulaşamasa da, şöhretleri hiçbir zaman Zeynep Değirmencioğlu ve Parla Şenol ile kıyaslanamasa da, Türk popu bu kategoriden de yeterince nasibini almıştı.

DÜN BUGÜN YARIN

Bunların en önde geleni de Arda Kardeş’ti. 70’lerin başlarında, “Mamy Blue” nun ortalığı birbirine kattığı ve neredeyse bin versiyon ile listeleri alt üst ettiği o günlerde, Şanar Yurdatapan’ın oğlu olan Arda Kardeş de, bu şarkıyı “Oy Anam Oy” şeklinde terennüm ederek selamlamıştı büyüklerini. Baba müzisyen olunca, Arda kardeşimize sunulan imkanlar da haliyle büyük olmuştu. “5,5 aylıkken ilk dişini çıkarmış, 12 aylıkken yürümüş, ve ‘R’ harfi hariç 1,5 yaşında konuşmayı sökmüş” Arda Kardeş, dört yaşındayken yapmıştı bu ilk plağını. Bu aylıklı-buçuklu rakamların hepsini de, bu plağın arka kapağından aldık zaten (bu tür bilgileri dahi, bu kadar zaman sonra bile, bu kadar net hatırlayabilen bir zırdeli damgası yememek için bunu söylememiz gerek).

Arda’nın, acıklı-ağlamaklı bir şarkıyla annesine seslenmesinden herkesin gayet  mütehassis olmasının ve bu plağın da diğer “Mamy”li şarkıların arasına girip tepelere yerleşmesinin üzerinden çok geçmeden, bu sefer de “Aşk Masalı” ile çıkılmıştı ortaya. Tıpkı ilk plakta olduğu gibi, Şanar Yurdatapan’ın yazdığı sözleri ezberlenmiş, bize okunmaktaydı. Şu yaştaki çocuğun aşkından da ne olacak deyip burun kıvırmayalım diye de, yaratıcı kadromuz işi sıkı tutmuş, plağın ön kapağına şunları yazmıştı: “Aşk, anneyle babaya pişmanmış gibi görünüp, onlar gider gitmez yine bildiğini okumaktır….” Aman da aman, ne şirin, ne tatlı, ne dayanılmaz! Yaratıcı kadro, dağ fare doğurmuş denmesin diye de hiçbir eksik-gedik bırakmamış, ellerine takılan her ‘N’, ‘R’ ve ‘B’ yi tersine çevirmiş, cümlenin bizzat bir çocuğun elinden çıkmış olduğuna bizi inandırabilmek için atmadıkları takla bırakmamışlardı. Niye inanmıyalım ki, dünden hazırdık zaten; inandık. Bu şarkıyı da, bir süre sonra gelecek “Pis Sinek” adlı şarkıyı da bağrımıza basıp günümüzü gün ettik. Ama çoğumuz, Arda Kardeş’in  sıkı bir müzisyenin oğlu olduğunu da unutmadı. Bu nedenle her önüne gelen, “Benim oğlumun ne eksiği var” deyip İMÇ’de kuyruklara girmedi, hadsizliğimiz henüz diz boyu değildi o zamanlar. Böyle bir hadsizliğe Ayça zamanında bile kapılmadı kimse; bu olacaktı ama yıllar sonra olacaktı.

SÖYLE BİZE NERDEYDİN?

Ayça da ‘Elma Şekerleri’ adı verilmiş grubu ile birlikte bir Eurovision finali sırasında karşımıza çıkmıştı. ‘Elma Şekerleri’ adlı ve hiç şüphesiz, üç-beş şirin çocuktan oluşan grup; “Küçük kız, küçük kız söyle bize nerdeydin, dün sabah bekledim oynamaya gelmedin” sorusunu bağıra çağıra sorarken Ayça sahneye çıkıyor ve “Sormayın halimi, bebeğim var ya…” diye başlayan uzun bir hikaye anlatıyordu. Bu projenin arkasında da ciddi müzisyenler vardı. Baha Boduroğlu, Ertuğrul Çayıroğlu ve Tuğrul Dağcı sıkı bir şekilde hazırlanmış, emek vermiş ve bize sonunda kırıldığını öğreneceğimiz bir bebek hikayesi anlatmaya niyetlenmişlerdi. Eurovision finali demiştik ya, o an herkesi bir panik almıştı: Ya bu şarkı kazanır da, gider bizi temsil eder ve bizi öncesiz  sonrasız bir şekilde rezil eder de dönerse… Gazete ve dergi sayfalarında “bu iş çocuk işi değil” şeklinde özetlenebilecek bir kampanyaya yol açmıştı Ayça ve arkadaşları. Aslında kazanıp gitseler belki daha iyi olacakmış. Yıllar yılıdır, dünyanın gelmiş geçmiş en berbat şarkılarını bulup buluşturmayı her nasılsa beceren bu yarışmanın organizasyonunda yer alan herkese; “Bakın siz utanmadan koca koca adamları getirip yarıştırıyorsunuz ama, böyle şarkılara bu çocuklar yeter de artar bile,”  deme imkanını bulmuş olacaktık. Ama nerede bizde o feraset; ya da o akıl, o cesaret. Neyse kaçırdık o treni. Son Emir trenin de yeterince tadını çıkaramadık. Her şeyimizin başı sonu olan ailelerimizin temel direkleri  anne-babalar uyuyor mu? Tez elden her yaştan çocuğa üç-beş şarkı ezberletilsin, ekranlar bir bir tıklansın. Çocukları çok küçük olan ama beklemeye takatleri kalmamış olanlar da üzülmesin; “En İyi Inga Yapan”, “Altını Islattığını En İyi İfade Eden” bebek kategorileri oluşturulabilir onlar için de; demokrasilerde değil ama, asri zamanlarda çare tükenmez. Alem buysa, kral Arda, Ayça, Emir de olabilir, bir başka yaşıtı da.

Gazete ve dergi sayfalarında “Bu iş çocuk işi değil” şeklinde özetlenebilecek bir kampanyaya yol açmıştı Ayça ve arkadaşları. Aslında kazanıp gitseler belki daha iyi olacakmış.

Naim Dilmener tarafından kaleme alınan “Çocuk şarkıcılar: Oy anam oy…” adlı bu yazı, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 7. sayısında (Aralık 2007 – Ocak 2008) yer aldı. Yazıda kullanılan görseller, Naim Dilmener’in arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.