bread

Gevende: Kentin yeni hayaletleri

Adlarını ilk olarak 2006 Roxy Müzik Günleri birincisi olarak duyuran Eskişehir menşeli Gevende, emprovize müzikleriyle kısa zamanda çok yol kat etmiş gibi. İşe bir kazan dairesi kiralayıp burada neler yapabileceklerini merak ederek başlamışlar ve sonunda Ghetto konserinden de anladığımız gibi aynı rüyayı görmeye başarmışlar.

 

Bazen aklımıza bir melodi ama daha çok şarkı sözü takılır durur. Üstelik birçoğunun kötü şarkı sözleri ve basit melodilerine rağmen televizyonda ve radyoda sık sık tekrar edilmesi bize bir şekilde şarkıyı öğretmeye başlar. Bu durum daha çok popüler müziğin yarattığı bir kolaylıktır bu aslında. Ama aynı şeyi enstrümantal parçalar ve müzik için söylemek zordur. Ancak şu sıralar özellikle İstanbul’da yeni bir müzikal hayalet dolaşıyor. İstanbul’da ve diğer kentlerde üst üste verdikleri konserler ve katıldıkları festivallerle adlarını sıkça duymaya başladığımız Gevende isimli grup, her filme ve duruma rahatlıkla soundtrack olabilecek birbirinden farklı şarkıları, enstrümantal ağırlıklı müzikleri ve hiçbir dile ait olmayan uydurulmuş sözleriyle yeni bir sayfa açıyor.

Biz de ‘Ev’ adlı albümleriyle tanıdığımız Gevende’yi, İstanbul Beyoğlu’nun hem mimarisi hem de ağırladığı müzisyenleriyle yeni favori mekanlarından biri haline gelmeye başlayan Ghetto’da izledik. Psychedelic folktan caza ve deneysel her şeye dönüşen müzikleri gece boyunca hepimizi esir almayı başardı. Konsere şu sıralar müzik kanallarında klibi de dönen ‘Nayu’ adlı şarkılarıyla başlayan grup ilk bölüm boyunca yavaş şarkılarını seslendirdi.

SOBADA KESTANE EKSİKTİ

Konserin ikinci bölümünde ise, enstrüman zenginliğini iyi kullanan Gevende, seyircinin tepkisine cevap vermekte tereddüt etmedi. Konser salonunda kalabalık ve dans edenlerin sayısı arttıkça grup tabiri caizse giderek haytalaşmaya başladı. Saksofon, viyola, gitar ve davul birden koşturmaya başladı. Bir şarkıda viyolayla davul öbüründe hep beraber atışmaya başladı. Vokalistin ağzından çıkan melodiler sanki ayrı bir enstrümanmış gibi diğerlerine eşlik ediyordu. Sıra ‘Refik’ ve ‘Çelik Çomak’ adlı şarkılara geldiğindeyse konser salonunda dans etmeyen kimse kalmadı. Üstelik o anda uydurulan ya da bir kısmı önceden uydurulmuş harfler ve seslerden oluşan şarkı sözlerini seyirciye tekrar ettirme başarısına bile sahip oldukları için müziğin gücünün sözün gücüne karşı üstünlüğünü ispat etmeye çalışıyorlar gibi bir havaları vardı.

Adlarını, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’in bazı yörelerinde sokaklarda ve özellikle düğünlerde çalan, yaşlı ve tecrübeli çalgıcıların ağırlıkta olduğu müzik gruplarına verilen, Gevende’den alan grup, bu ismin hakkını vermek için her şeyi yapıyor.

Adlarını, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’in bazı yörelerinde sokaklarda ve özellikle düğünlerde çalan, yaşlı ve tecrübeli çalgıcıların ağırlıkta olduğu müzik gruplarına verilen, Gevende’den alan grup, bu ismin hakkını vermek için her şeyi yapıyor. Konser boyunca grup bazen Balkan ezgileri çalan Taraf de Haidouks’a, bazen Latin Amerikalı ya da Afrikalı ya da Anadolu’nun herhangi bir yerinden gelen kasabalı müzisyenlere dönüşüp, bazen de Explosions in the Sky ve Sigur Ros’un yaptığı kuzeyli müziklere benzeyen deneysel bir havaya bürünme başarısı gösterdi.

Konser için belki de söylenebilecek tek sorun, mekanın fazla büyük olmasıydı. Çünkü Gevende yaptığı müzikle kaynaşmış daha küçük bir salona yakışırmış gibi duruyor. Hatta belki ortaya bir soba koyup, soğuk günlerde Gevende dinleyip kestane yemek de gerekiyor. Grup elemanlarının alçakgönüllü ve naif tavırları aslında yaptıkları yaramaz çocuk müziğiyle de pek örtüşmüyor. Gevende bu anlamıyla konser boyunca bizlere sanki evimize enstrümanlarıyla misafirliğe gelerek gürültü yapan gençler gibi de gözüktü ve ‘ev’ den herkesi müziğe doyurmuş olarak ayrıldı.

AYNI RÜYAYI GÖRÜYORLAR

Adlarını ilk olarak 2006 Roxy Müzik Günleri birincisi olarak duyuran Eskişehir menşeli Gevende, emprovize müzikleriyle kısa zamanda çok yol kat etmiş gibi. Grubun diğer bir özelliği de stüdyoya girmeyi sevmiyor olmaları. Son albümleri ‘Ev’i de zaten evde kaydetmişler. Tabi ki bu uyumu çabuk elde etmemişler. İşe bir kazan dairesi kiralayıp burada neler yapabileceklerini merak ederek başlamışlar ve sonunda galiba Ghetto konserinde de gördüğümüz gibi aynı rüyayı görmeye başarmışlar. Müzikleri daha önce yazılmış kısa fragmanlar üzerinde o anda oynayarak ortaya çıkaran grubun şarkılarına, Ghetto konserinde çoğunu göremesek bile zaman zaman trompet, bağlama, tambur, piyano, çello, sitar ve ney gibi enstrümanlar da eşlik ediyor.

2000 yılında Eskişehir’de kurulan Gevende, bugüne kadar London Pulse Music Festival, Orient Sessions,  İstanbul Caz Festivali, Terschelling Oerol Festival, Amsterdam Roots Festival, Ankara Uluslararası Caz Festivali, Atina Beyond The Music Festival gibi uluslararası etkinliklerden, Türkiye’deki Eskişehir Caz Festivali, Kayafest, Samsun Caz Festivali, Barışarock, H2000, RadarLive gibi önemli müzik organizasyonuna kadar pek çok yerde de sahne aldı.

Müziği yaşamın her alnında da kullanmak isteyen Gevende geçtiğimiz günlerde de Semaver Kumpanya’nın beşinci yaşında sahneye koydukları ‘Semaver ve Kumpanya’ adlı oyunlarının da müziklerini hazırladı.

İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal rotasını izleyerek seyahate de çıkan grup üyeleri, farklı bölgelerin ve kültürlerin müziklerini de sanki beyinlerine koyarak geri dönmüş gibiler.

Ghetto konserinde ve albümlerinde gördüğümüz kadarıyla bir tür düş avcılığı yapan Gevende için doğaya ait sesler de önem kazanıyor. Bütün seslerin harcanmadan kullanılabilecek birer müzikal malzeme olması gerektiği üzerinde de sanki hem fikir olmuş Gevende, bu performansını sürdürdüğü müddetçe, önümüzdeki günlerde adından daha da sık söz ettirecek gibi gözüküyor.

Gevende konser boyunca bizlere sanki evimize enstrümanlarıyla misafirliğe gelerek gürültü yapan gençler gibi de gözüktü ve ‘ev’ den herkesi müziğe doyurmuş olarak ayrıldı.

Gevende hakkındaki bu yazı, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 7. sayısında (Aralık 2007 – Ocak 2008) yer aldı. Özgür Çakır tarafından kaleme alınan yazının fotoğraflarını Sinan Kesgin çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.