ara
face
Son Yazılar
Yazının DevamıSezar ve Napolyon, turşunun askerleri için cesaret kaynağı olduğunu söylemişler....
Yazının DevamıYapımının hayli zor olması nedeniyle tadı ve kıvamı taklit edilemeyen...
Yazının DevamıBüyükannelerimizi işlerken gördüğümüz ve bir dönem demode bulunarak çeyiz sandıklarında...
Yazının Devamıİlkbaharın habercisi leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle...
Yazının DevamıSoğuk kış aylarının sıcacık yemişi… “Kestane kebap yemesi sevap…” Sobanın...
Avrupa 101: Türkler için Avrupa rehberi
Kitabınız Türkiye’de yayınlanan gezi kitapları içerisinde Türklere yönelik yazılmış olan ilk gezi kitabı değil mi?
Türkiye’de daha önce bu tarz bir kitap yazılmadı, sadece çeviri kitaplar vardı. Bu kitap bir Türk’ün Türkler için yazdığı ilk Avrupa kitabı olma özelliğini taşıyor. Bu kitapta 40 tane ülke tanıtılıyor ve bu 40 ülkeden seçilmiş 101 yer anlatılıyor.
Kitabınızın yazma macerası nasıl başladı?
22 senedir profesyonel rehberlik yapıyorum. Boğaziçi’nde Turizm ve Otelcilik Bölümü’nde okuyordum ve cep harçlığı kazanmak, tecrübe edinmek için bu işe soyunmuştum. Fakat rehberliği çok sevdiğim için, rehberlik benim yaşam biçimim haline geldi ve hayatımı kazandığım mesleğe dönüştü. O zamanlar yurtdışına çıktığımda hep yabancılar tarafından yazılmış kitapları kullanıyorduk. Bu alanda büyük bir eksiklik olduğunu görüyordum ama o yıllarda bir faaliyetim olmamıştı çünkü fazla tecrübem yoktu. Daha gezmeye yeni başlamıştım ve dünyayı keşfetme aşamasındaydım. Son 5 yıldır yoğun bir şekilde gezi yazarlığıyla uğraşınca, elimde çok sayıda yazı birikti ve kitabı yazmaya karar verdim.
Kitabınızda gezip gördüğünüz yerlerin yalnızca yeme-içme kültüründen değil, bu yerlerin tarihinden, Osmanlı’yla, Türkler’le olan tarihi ve kültürel ilişkisinden de bahsetmişsiniz.
Benim istediğim Türkler için yazılmış bir kitap olmasıydı ve bu çerçevede de kitapta özellikle Osmanlı ve Türk izlerine çok yer verdim. Çünkü daha önce okuduğum kitaplar hep çeviri olduğu için yabancıların bakış açısıyla yazılmış ve bizden izler taşımıyorlardı. Dolayısıyla Türklerin ilgisini çekmeyen bir sürü bilgi yer alıyordu bu kitaplarda. Bu alanda gördüğüm bir boşluk için onları özellikle kitabıma koymak istedim. Türkler için yazılan ve Türkleri ilgilendiren şeylerin olduğu bir kitap olmasını istedim.
Yayınlamış olduğunuz kitapların isimleri de sanki Boğaziçi’ndeki derslerin kodlarını andırıyor?
Fatih Türkmenoğlu ile beraber hazırladığımız ilk kitabın adı oradan geliyor: Türkiye 101, Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer. Bu yeni kitabım Avrupa 101, Avrupa’da Görülmesi Gereken 101 Yer. Boğaziçi’nde okurken 101 başlangıç dersiydi, ondan esinlendik ve o yüzden de kitaplar 101 serisi şeklinde devam edecek. Mesela sırada İstanbul 101 ve Amerika 101 var. Ondan sonra Uzakdoğu 101 ile seriyi sürdüreceğim ve işin enteresan tarafı Türkiye 101’den sonra inanılmaz bir 101 patlaması oldu. Türkiye 101’in başarısı üzerine çok sayıda 101 kitabı piyasaya çıkmaya başladı.
Sanırım ilerde yayınlanacak olan İstanbul 101 kitabınızı İstanbul’un 2010’da Kültür Başkenti olmasıyla da bir bağlantısı var?
Evet, onunla da ilişkisi var. Birincisi İstanbul’la ilgili yazılmış çok fazla kitap yok. Bir tanesi John Freely, ki kendisi Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğretim üyelerinden biridir, tarafından 60’lı yıllarda yazıldı. Fakat halen İstanbul’la ilgili yazılan en iyi kitap olma özelliğine sahip. Ondan sonra yazılan, insanların içinde her şeyi bulabildiği bir kitap olmadı. Bir de Murat Belge’nin İstanbul Gezi Rehberi vardı. Benim piyasada gördüğüm ciddi bir boşluk var. John Freely’nin kitabı da basımından sonra hiç güncellenmedi. O yüzden ben 2010 öncesinde çok kapsamlı bir İstanbul kitabı yazmaya karar verdim. İnşallah o da mayıs ayı gibi raflarda yer alacak.
Profesyonel rehberlikle beraber akademik bir yanınız da olduğunu görüyoruz.
Ben Boğaziçi’nde 6 bölümde okudum ama 3 tanesinden mezun oldum. İlk olarak Turizm ve Otel Yöneticiliği’ni, sonra Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdim ve ardından Tarih Bölümü’nde, Osmanlı Sosyal Tarihi üzerine yüksek lisans yaptım. Bu yüzden İstanbul 101 akademik tarafı da olan bir kitap olacak. Kitap hem turistlere hitap edecek hem de profesyonel gözle İstanbul’u gezmek isteyen insanlara yardımcı olacak.
Kitabı her yıl güncelleyerek yayınlamayı düşünüyor musunuz?
Normalde rehber kitaplarda 2 yılda bir güncelleme yapılır. Fakat ben güncellemeleri mümkün olduğunca daha sık yapmaya çalışıyorum. Mesela Türkiye 101’de şu an beşinci baskıdayız ama beşinci baskıya gelene kadar her baskı aşamasında bilgiler güncellendi, yeni restoranlar, oteller ilave edildi. Avrupa 101 kitabında da öyle olacak, altı hafta içinde üçüncü baskısı çıktı kitabın, yakında dördüncü baskıya girecek. O aşamada tekrar güncellemeler yapılacak ama ondan sonra da rutin olarak her sene güncelleme yapmayı düşünüyorum bütün kitaplarımda.
Kitapta her ülkeyle ilgili ulaşım bilgileri, eğlence hayatı, restoranlar, alışverişle ilgili ilginç detaylar var. Bunları tabi ki internette bulabilirsiniz ama kompakt ve hap halinde bu kadar çok bilgiyi bir arada bulmanız çok zor.
Ülkelerle ilgili birçok bilgi internette olmasına rağmen insanların bu tür kitaplara ilgi ve ihtiyaç duyması ilginç değil mi?
Öncelikle kitapta insanlar her şeyi kompakt (sıkıştırılmış) olarak bulabiliyorlar. Avrupa 101’in belli bir formatı var ve bütün ülkeler bu formata göre yazıldı. Dolayısıyla görülecek her ülkenin en önemli yerleri yer alıyor bu kitapta. Kitapta her ülkeyle ilgili ulaşım bilgileri, eğlence hayatı, restoranlar, alışverişle ilgili ilginç detaylar var. Bunları tabi ki internette bulabilirsiniz ama kompakt ve hap halinde bu kadar çok bilgiyi bir arada bulmanız çok zor.
Türk gezginleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Tipik bir Türk turistini nasıl tanımlarsınız?
Son yıllarda Türk turistlerin profilinde çok ciddi değişiklikler oldu, eskiden Türkler alışveriş için seyahate giderlerdi. Özellikle Avrupa, 80’li yıllarda en çok seyahat edilen yerdi. Türk turistler eskisine göre çok daha profesyoneller ve dünyanın en uç noktalarına giden Türkler var. Ben en az 5-6 Patagonya turu yaptım ve bu turlarda kendi grubumun dışında orada seyahat eden Türkler’e de rastladım. Aynı şekilde dünyanın en ücra köşelerine tatil için gittiğimde bile Türkler’i görüyorum ve bu çok sevindirici bir şey. Türkler kültürle ilgili olan turlara daha fazla merak duymaya başladılar.
Türkler yurtdışında en çok ne yapıyorlar?
Muhakkak o ülkede görülmesi gereken tarihi yerleri, müzeleri geziyorlar. Ama bu herkes için öncelik değil, çünkü birçok Türk turist için alışveriş hala önem taşıyor. Eğlenceye çok vakit ayırıyorlar, bununla beraber Türk turistinin profilinde çeşitlilik de var. Bugün gurme turu yapan, bir yere sadece güzel restoranlarda yemek için, çok iyi otellerde kalmak için giden Türkler de var. Eskiden Türk turistler sadece Türkiye içerisinde güzel tatil yerlerine giderlerdi. Ama bugün baktığınızda birçok egzotik adada, Bali’den, Maldivler’e Haiti’ye kadar Türkler’i her coğrafyada görmek mümkün.
Kitabınızda Osmanlı’yla ilgili ilginç hikayeler var. Bunların birkaçından bahsedebilir misiniz?
Kitapta çok ayrıntılı bir şekilde Balkanlar’ı işledim çünkü Balkanlar Osmanlı ve Türklerin en fazla izlerini bulabileceğiniz yerlerden. Özellikle yakın komşularımızda Türklerle ilgili çok ilginç detaylar bulabiliyorsunuz. Bugün Yunanistan’a gittiğinizde, özellikle kuzey bölümünde çok ciddi Türk izleri var. 1912’lere kadar Osmanlı’nın sınırları içinde kalan Selanik’te, İstanbul’da olduğu gibi Yedikule diye bir bölge var ve onun hemen yakınında Osmanlı tarzı bir Pazar bulunuyor. Pazarın içinde hala marmelatçı var bizdeki Osmanlı kültürünün bir devamı olarak. Daha uzaklara Viyana’ya gittiğinizde kahve kültürünü görüyorsunuz ve bu tamamen Osmanlılar’dan kaynaklanıyor. Çünkü 1683’teki II. Viyana Kuşatması sırasında Osmanlılar geri çekilirken kahve çekirdeklerini bırakıyorlar çuvallar halinde. Viyanalılar önce ne olduğunu anlamıyorlar kahvenin ama esir düşen Türkler onlara kahvenin nasıl yapılacağını anlatıyorlar. Dolayısıyla da kahve Viyana ve Avusturya kültürünün çok önemli bir parçası haline geliyor ve oradan diğer Avrupa şehirlerine geçiyor. Croissant’ın (kruvasan) hikayesi çok ilginç. Croissant Fransızca’da hilal demek, o da yine Türkler’in Batı’ya olan katkılarından biri. Macaristan’a gittiğinizde başkent Budapeşte’de Osmanlı eserleri görüyorsunuz. Kanuni’yle beraber oraya gitmiş olan kişilerden bir tanesi olan Gül Baba’nın türbesi şehri süsleyen eserlerden. Onlara da gulaşı armağan etmişiz. Gulaş aslında Türkçe bir kelime, “kul aşı” demek. Kul Osmanlı’da sultanın askerlerine verilen isim. Rusya’da St. Petersburg’a gittiğinizde Osmanlı’nın izlerini görüyorsunuz, çünkü 1770’te Çeşme’de donanmamızı yakmışlar; bugün Rusya’nın en güzel saraylarından biri olan Peterhof’da Çeşme Odası var. Şehirde Çeşme Anıtı, Çeşme Kilisesi bulunuyor. Aynı zamanda Peterhof’da yapılan bahçeler Osmanlı’yı etkilemiş, mesela Kağıthane’de Osmanlılar benzer bir şekilde çağlayanlar yaptırmışlar. İstanbul’daki Çağlayan semtinin adı buradan kaynaklanıyor.
Rahibe Teresa’nın da ilginç bir hikayesi varmış
Evet, o da çok enteresan. Rahibe Teresa Katoliklikteki önemli azizelerden bir tanesi. Arnavutluk’a gittiğimde Rahibe Teresa’nın heykelini gördüm ve merak ettim, çünkü ben onu Hintli zannediyordum. Ama aslında Arnavutluk’ta Osmanlı vatandaşı olarak doğuyor ve adı Gonca Boyacı, sonrasında yolu Hindistan’a düşüyor ve adı değişiyor. Öldükten çok kısa bir süre geçtikten sonra azize oluyor. Bir ilginç hikaye de şöyle: Berlin’de bugün Avrupa’nın tek gecekondusunu yapan kişi bir Türk. Osman adında Yozgatlı bir amca. Vakti zamanında Doğu ve Batı Almanya birleşmeden önce Berlin’e gitmiş. Batı Berlin’de yaşamasına rağmen orada Doğu Berlin’e ait küçük bir arazi bulmuş, oraya bir gecekondu inşa etmiş. Ne Doğu Berlin, ne de Batı Berlin yıkabilmiş bu gecekonduyu. Bugün hala Osman amcanın gecekondusu Berlin’in turistik mekanlarından birisi ve Türk turistler Berlin turu yaparken buraya da uğruyorlar. Başka bir enteresan olay, Brüksel Hava Yolları Türkiye’ye yaptığı uçuşta İstanbul’a değil Eskişehir’e gidiyor. Bunun sebebi Belçika’da yaşayan birçok Afyon Emirdağlı’nın olması ve Afyon’un Eskişehir’e yakınlığı.
İstanbul 101 kitabınızda nelerden bahsedeceksiniz?
Öncelikle kitapta çok detaylı bir şekilde tarih olacak. Bu kitabı insanlar bir rehber olarak kullanıp İstanbul’daki tüm tarihi mekanlara gidebilecekler. Kitapta aynı zamanda turistik yerler de bulunacak. Kitapta tarihi yarımada, Avrupa ve Anadolu yakası olacak. Aynı zamanda İstanbul’un yakınında gidilecek yerler de bulunacak. Türkiye 101 ve Avrupa 101‘de yaptığımız gibi tüm detaylar yer alacak kitapta. Bu kitabı da önceki kitaplar için olduğu gibi hem yabancılar hem de Türkler için yazacağım. Dolayısıyla iki dilde yayınlanan bir kitap olacak.
Saffet Emre Tonguç’la yapılan bu söyleşi , Tetra İletişim tarafından, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) için üretilen “Boğaziçi” dergisinin 137. sayısında (Şubat 2009) yer aldı. Ozan Ekin Kurt tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Teoman Gürzihin çekti. Yörelere ilişkin fotoğraflarsa Saffet Emre Tonguç’un arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Nur Ayman Çakmak tarafından yapıldı.