bread

Che Guevara’nın izinden bir tur ya da Küba’da 1 Mayıs

Küba’da başladığı turizm kariyerine Türkiye’de devam eden Blanca Nieves Garcia Cruz (TRM ‘02) 2007 yılında Türkiye’de kurduğu şirketi Guantanamera International Tour Operator firmasıyla bizi ülkesi Küba’ya davet ediyor.

Şirketin bana verdiği üniversite kataloğundan direk “T” harfinin olduğu sayfayı açtım; çünkü Turizm ve İşletme okumak istiyordum. 1997-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüs’te çok güzel bir eğitim gördüm. Bu ülkeye geldiğimden beri her zaman olumlu şeyler yaşadım, profesyonel hayatıma çok büyük katkısı oldu buradaki eğitimin. Türkiye’ye çok büyük vefa borcum var.

Türkiye’ye ve Boğaziçi Üniversitesi’ne gelme maceranız nasıl başlıyor?
Boğaziçi Üniversitesi gibi prestijli bir okulda okumak hayal bile edemeyeceğim bir konuydu. Türkiye’ye sadece Türkçe öğrenmek için gelmiştim. Çünkü bir Türk şirketi Küba devletiyle iş yapma amacıyla Küba’da Türkçe konuşan bir elemena ihtiyaç duyuyordu. Fakat Küba’da Tükçe bilen hiç kimse yoktu. Dolayısıyla ben de şirket aracılığıyla Türkçe öğrenmek amacıyla Türkiye’ye geldim ve altı ay boyunca Türkçe kurslarına katıldım. Bu eğitimin sonunda Türkçe konuşup yazabiliyordum. Fakat Türk şirketiyle Küba devleti arasında anlaşmazlık çıkınca bu duruma çok üzüldüm. Küba’da 19 yaşından beri turizm sektöründe çalışıyordum, dolayısıyla bu iş fırsatı elimden kaçınca turizm sektörüne geri dönememe kaygısını yaşadım. Türkiye’ye gelmeden önce Havana’daki beş yıldızlı otellerden birinde satış müdürü olarak çalışıyordum. Altı ay sonra geri dönmek durumunda kalınca çok üzüldüm; çünkü ilk başta emeğimi boşa harcadığımı düşündüm. Ama bir süre sonra beni Türk şirketi tekrar çağırdı ve Türkiye’de çalışabileceğimi ya da Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitime devam edebileceğimi söylediler. Şirket öğrencilere destekte bulunuyordu ve bana da bu fırsatı tanıdılar. Bana verdikleri üniversite kataloğundan direkt “T” harfinin olduğu sayfayı açtım; çünkü Turizm ve İşletme okumak istiyordum. 1997-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüs’te çok güzel bir eğitim gördüm. Bu ülkeye geldiğimden beri her zaman olumlu şeyler yaşadım, profesyonel hayatıma çok büyük katkısı oldu buradaki eğitimimin. Türkiye’ye çok büyük vefa borcum var.

Küba’dan Türkçe öğrenmek için İstanbul’a gelen Blanca Nieves Garcia Cruz ’02, yolu Boğaziçi Üniversitesi ile kesişince tüm hayatının akışı da değişir. Rengarenk giysileri ile renk kattığı Boğaziçi’nden sonra şimdi de renkli turlar düzenleyerek Türkler’e Küba’yı gezdiriyor. Hem de salsa turlarından tutun, dalış turlarına kadar bir çok farklı konseptte turlar…

Okula “uçarak” gidiyordum o zamanlar; çünkü çok mutluydum okula gitmekten. Onun için seve seve çalışırdım, ödevlerimin hepsini yapardım. Tutkuyla çalışan bir öğrenci olduğumu öğretmenlerim her zaman fark ettiler. Gruptaki tek yabancı öğrenci bendim. Karayipler’den, farklı bir kültürden, sosyalizmle yönetilen bir ülkeden geliyordum. O zamanlar galiba beni arkadaşlarım biraz farklı görüyorlardı.

Boğaziçi’nde okul hayatınız nasıl geçti?
Türkçe öğrenmek çok kolay değildi benim için. Benim İngilizcem de vardı ama İspanyolca’dan Türkçe’ye geçmek çok zor. O zamanlar Esentepe’de oturuyordum. Okulun ilk başladığı zamanlarda Türkçem çok iyi değildi. Bir gün sabah erkenden otobüsle okula giderken şoför “İnecek var mı?” diye sordu. Benim durağım yaklaşınca ben “İnek var” dedim. Otobüsteki herkes bana bakıp gülmeye başladı. Şoför “İnecek” diye, düzeltti Türkçemi. Okula “uçarak” gidiyordum o zamanlar; çünkü çok mutluydum. Onun için seve seve çalışırdım, ödevlerimin hepsini yapardım. Tutkuyla çalışan bir öğrenci olduğumu öğretmenlerim her zaman fark ettiler. Gruptaki tek yabancı öğrenci bendim. Karayipler’den, farklı bir kültürden, sosyalizmle yönetilen bir ülkeden geliyordum. O zamanlar galiba beni arkadaşlarım biraz farklı görüyorlardı. Mesela kışın ortasında rengarenk giyiniyordum, böyle bir iklimde giyinmeyi de bilmiyordum. Atkı ve şapka kullanmak benim için yeniydi ve palto almak benim aklıma gelmiyordu. Hem giyinmeyi bilmiyordum hem de ekonomik durumum iyi değildi. Benim haftalık harçlığım kaliteli bir palto almak için yeterli değildi. Zaman geçtikçe Türkiye’ye daha fazla alışmaya başladım ve entegre oldum. Boğaziçi’nden mezun olduktan sonra hala görüştüğüm okul arkadaşlarım var. Öğretmenlerim de, örneğin çok sevdiğim bir kişi olan Prof. Dr. İrfan Arıkan, şirketim Guantanamera’ya gidip geliyorlar. Öğretmenlerimle dışarda karşılaştığımda şirketimin kartını verdiğimde çok mutlu oluyorlar. Tabi okulla ilgili acı anılarım da var. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bazı öğrencilerin ekonomik durumları çok iyiydi. Okul arabayla, motorsikletle gelen, marka giyen öğrenciler vardı. Benim ekonomik durumum ise onlara göre çok daha kötüydü. O yüzden kompleks duygusu değil ama ekonomik olarak bir yetersizlik hissediyordum. Çünkü 28-29 yaşlarında bir genç olduğum için ben de onlar gibi giyinmek isterdim, ama ekonomik durumum buna müsait değildi. O zaman hatırlıyorum otobüs parası yüzbin liraydı ve bazen okula otobüsle mi gideyim yoksa öğle yemeğinde bir bisküvi mi alayım diye bir seçim yapmam gerekirdi.

Benim için turizm tutkulu bir iş ve iyileştirilemez bir hastalık gibidir. Çünkü 19 yaşımdan beri turizm dünyası içerisindeyim. Şu an 39 yaşındayım ve 20 yıl geçmesine rağmen sanki dün işime başlamış gibiyim ve aynı tutkuyla mesleğimi icra ediyorum. Sabahları severek işime başlıyorum.

İş hayatınız nasıl gidiyor?
Benim için turizm tutkulu bir iş ve iyileştirilemez bir hastalık gibidir. Çünkü 19 yaşımdan beri turizm dünyası içerisindeyim. Şu an 39 yaşındayım ve 20 yıl geçmesine rağmen sanki dün işime başlamış gibiyim ve aynı tutkuyla mesleğimi icra ediyorum. Sabahları severek işime başlıyorum. Tabi ki turizm sektöründe işler her zaman iyi gitmiyor, şu an küresel bir kriz var. Türkiye’de insanlar ilk önce seyahat etmekten, spor yapmaktan vazgeçiyorlar bütçelerini denk getirmek için. Seyahat etmek isteyenler yerel turizmi ya da daha yakın ülkeleri tercih ediyorlar. Şirketim Guantanamerea International Tour Operator, sadece Küba ve Latin Amerika ülkeleri için tasarladığım bir proje ve TÜRSAB’a (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) üye olan iki yıllık bir seyahat acentası. Bütün Anadolu’daki seyahat acentaları üzerinden de turlarımızı pazarlıyoruz.
Küba, bir çok kültürün bir araya geldiği nostaljik ve romantik bir ülke. Her yerde salsa yapanlar, barlarda müzik yapan insanlar, şarkı söyleyen yaşlılar var. Bence balayı çok özel bir gezi ve bizim için de balayına gelen misafirlerimiz en önemli misafirlerdir.

Küba’ya ne tür turlar düzenliyorsunuz?
Küba’ya kültür turları, festivaller, bayi toplantısı, balayı, dalış gibi turlar düzenliyoruz. Mesela Küba dalış turizminde dünyanın en iyi on yerleri arasındadır. Dalış yapılabilecek birçok batık var. Bunun sebebi ise Küba nehirlerinden çıkarılan altınları Avrupa’ya taşıyan İspanyol gemilerinin askeri donanmanın güçlü olmaması nedeniyle Karayip korsanları tarafından saldırıya uğraması ve bazı gemilerin korsanlar tarafından batırılması. Batıkların olduğu yerde fauna ve flora çok çeşitli oluyor. Burlarda denizaltı çok zengin, siyah ve kırmızı mercanlar ve kendisine özgün bir oluşumu var. Ayrıca, festivallere özel programlar da düzenliyoruz. Havana’da Kasım ayında Dördüncü Dünya Salsa Festivaline katılım sağlayacağız ve organizasyonunun bir parçası olacağız. 1 Mayıs İşçi Bayramı Küba’da büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Bu sene Türkiye’den 75 kişilik bir grupla 1 Mayıs’ı Havana’da kutladık. Bunun dışında balayı turları düzenliyoruz Küba’ya. Küba, birçok kültürün bir araya geldiği nostaljik ve romantik bir ülke. Her yerde salsa yapanlar, barlarda müzik yapan insanlar, şarkı söyleyen yaşlılar var. Bence balayı çok özel bir gezi ve bizim için de balayına gelen misafirlerimiz en önemli misafirlerdir.

Küba’ya sağlık turları da düzenliyormuşsunuz.
Evet, Küba’da sedef, saçkıran (veya sakalkıran) ve vitiligo (beyaz lekelerin çıktığı bir cilt hastalığı) hastalıkları için çözüm bulundu. Plasentadan yapılan çeşitli ilaçlar var bu hastalıklarn çözüm için. Küba devleti tarafından açılan kliniklerde bu hastalıklar tedavi ediliyor. Latin Amerika’dan ve Avrupa’dan birçok insan tedavi için Küba’ya geliyor. Bu sene Türkiye’de de bu konuda insanları bilgilendirmeye başladım. Çünkü Türkiye’de de çok hasta var, özellikle Ege bölgesinde.

Bir de “Che’nin İzlerinin Peşinde” diye bir projeniz varmış.
Bu turda İstanbul’dan hareket edilerek Paris üzerinden Buenos Aires’e gidilecek. Buenos Aires’te bütün şehri değil ama Che Guevara’nın okuduğu üniversiteyi gezeceğiz. Orada Che Guevara’yı tanıyan insanlarla sohbet edeceğiz. Ertesi gün, günübirlik olarak Che’nin doğduğu şehir olan Rosario’ya gidilecek. Che Guevara’nın doğduğu şehri ve yaşadığı sokakları, her ne kadar şu an çok değişmiş olsa da, görmenin; onu anlamak için önemli olduğunu düşünüyorum. Buenos Aires’te 3 gün kaldıktan sonra uçakla Bolivya’ya geçilecek ve Che Guevara’nın öldüğü yerde bir gece kamp yapılacak. Che’nin son günlerini yaşadığı yer olan La Higuera’da yaşayan Kübalı müzisyenlerle sabaha kadar şiirler okunacak, şarkılar söylenecek. Bu tura katılan insanlar Che Guevara’yı seven kişiler olacak. Böylece herkes onun hakkında bildiklerini paylaşacak, tek taraflı olmayacak konuşmalar, hepimiz Che’nin hayatını öğreneceğiz. Oradan uçakla Havana’ya gidilecek ve Santa Clara anıt mezarı ziyaret edilecek. Che Guevara Müzesi, yaşadığı yerler görülecek. Özet olarak bu tur Che Guevara’yı daha iyi anlamak isteyenler için düzenlenecek.

Aynı zamanda Küba’ya vize verme yetkisine sahipmişsiniz.
Evet, Küba Konsolosluğu tarafından verilen vize verme yetkim var. Sadece insanlara vize verip, kaşe basmak değil, aynı zamanda kendi kendine internetten bilet ayarlayıp Küba’ya giden insanlara bilgi vermek için de bu işi yapıyorum. Zaten www.guantanamera.com.tr internet adresinden Küba’ya gitmeden önce yapılması gerekenler hakkında ayrıntılı bilgi bulabiliyorsunuz.

Sizce Türkler’in Küba’yla ilgili izlenimleri nasıl?
Tek bir kelimeyle ifade edebilirim: Sempati. Türkler’in büyük bir sempatileri var Küba’ya. Genelleme yapıyorum farkındayım ama Küba’yı sevmeyen tek bir Türk bulamadım. Bu tabi ki benim için aynı zamanda bir iş fırsatı. İletişime geçtiğim insanların Küba’yla ilgili olumlu önyargıları var. Bu insanlar ülkemi yakından tanımak istiyorlar. Çünkü Küba dünyanın genelinden farklı bir sistemle, sosyalizmle yönetiliyor. Küba, Çin’den, Kuzey Kore’den de çok farklı bir sistemle yönetiliyor.
Bu yıl Küba’da devrimin 50. yılını kutluyoruz. Bu çerçeve içerisinde İstanbul’da da bir kültür derneği kurulmasına karar verdik. Kültür merkezi bünyesinde dans dersleri (salsa, ça-ça, mambo, changui, son kubano), İspanyolca dersleri vermeyi düşünüyoruz. Ayrıca bir “Guantanamera Cafe” olacak bu kültür merkezinde.

Kendinizi bir iş kadını mı yoksa gönüllü bir Küba elçisi olarak mı tanımlamayı tercih edersiniz?
Kendimi gönüllü bir turizm çalışanı olarak görüyorum, elçi kelimesi benim için çok ağır geliyor. Ama çalışan kelimesi daha doğal benim için. Benim için maddi konular ön planda değildir. Bütün çabalarım benden sonraki Küba nesilleri ve toplumu için, yani bireysel amaçlı değil. Türkiye’de yakın bir zamanda Küba Kültür Derneği kuruldu. Şu anda bulunduğumuz binada Küba Kültür Merkezi 26 Temmuz’da açılacak. Bu yıl Küba’da devrimin 50. yılını kutluyoruz. Bu çerçeve içerisinde İstanbul’da da bir kültür derneği kurulmasına karar verdik. Kültür merkezi bünyesinde dans dersleri (salsa, ça-ça, mambo, changui, son kubano), İspanyolca dersleri vermeyi düşünüyoruz. Ayrıca bir “Guantanamera Cafe” olacak bu kültür merkezinin girişinde. Bu kültür merkezini Küba’ya gitmiş olan insanların Küba özlemlerini dindirmek amacıyla kurduk. Bu kültür merkezindeki kafede yemekleri annem pişirecek. Duvarda bir yazı olacak ve insanlar “Anne bugün yemekte ne var?” diye soracaklar, menü olmayacak. Buranın esas amacı kültürümüzü tanıtmak olacak. Kafede aynı zamanda Küba’dan gelen yağlı boya tablolar sergilenecek. Burada bir expo-satış sistemi uygulanacak, yani sergilenen tablolar 30 gün içerisinde satın alınabilecek, yerlerine de yenileri gelecek.

Bir taraftan da televizyonda bir programda sunuculuk yapıyormuşsunuz.
Evet, Çat-Pat diye bir programımız var. Bu çok enteresan bir sohbet programı. Programda dört sunucuyuz. Bir Fransız, bir Polonyalı, bir Amerikalı ve bir Kübalı (ben) var. Yapımcımız Cem Semercioğlu bizi gayet güzel yönlendiriyor ve program çok eğlenceli geçiyor. Programımıza sanat, spor ve müzik dünyasından çeşitli konuklar alıyoruz. Bazen arkadaşlarım neden programa “Çat-Pat” dediğimizi soruyorlar, çünkü Türkçe’yi çok iyi konuştuğumuzu söylüyorlar. Bence çok sempatik bir isim bu.Küba’da başladığı turizm kariyerine Türkiye’de devam eden Blanca Nieves Garcia Cruz (TRM ‘02) 2007 yılında Türkiye’de kurduğu şirketi Guantanamera International Tour Operator firmasıyla bizi ülkesi Küba’ya davet ediyor.

Şirketin bana verdiği üniversite kataloğundan direk “T” harfinin olduğu sayfayı açtım; çünkü Turizm ve İşletme okumak istiyordum. 1997-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Hisar Kampüs’te çok güzel bir eğitim gördüm. Bu ülkeye geldiğimden beri her zaman olumlu şeyler yaşadım, profesyonel hayatıma çok büyük katkısı oldu buradaki eğitimin. Türkiye’ye çok büyük vefa borcum var.

Blanca Nieves Garcia Cruz ‘la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) için üretilen “Boğaziçi” dergisinin 143. sayısında (Eylül 2009) yer aldı. Ozan Ekin Kurt tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Teoman Gürzihin çekti. Portre çekimlerinin dışında kalan diğer fotoğraflar ise Cruz’un arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Nur Ayman Çakmak tarafından yapıldı.