ara
face
Son Yazılar
Yazının DevamıSezar ve Napolyon, turşunun askerleri için cesaret kaynağı olduğunu söylemişler....
Yazının DevamıYapımının hayli zor olması nedeniyle tadı ve kıvamı taklit edilemeyen...
Yazının DevamıBüyükannelerimizi işlerken gördüğümüz ve bir dönem demode bulunarak çeyiz sandıklarında...
Yazının Devamıİlkbaharın habercisi leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle...
Yazının DevamıSoğuk kış aylarının sıcacık yemişi… “Kestane kebap yemesi sevap…” Sobanın...
Farkındalık, akıl ve zekadan daha önemli
Ülkemizin tanınmış simalarından Hülya Avşar’ın, sadece sanatçı kimliğinden söz etmek ona haksızlık olur. Sanatçı kimliğinin yanı sıra sporcu, işkadını, yayıncı şeklinde bu sıfatlarını da vurgulamak gerekir. Bir güzellik yarışmasıyla hayatı değişiyor ama şöhretin allı pullu dünyası içinde kaybolmadan akıllıca oynuyor oyunu. Kendisini akıllı ya da zeki bulanlara teşekkür etmekle birlikte o farkındalıkları gelişmiş biri olarak tanımlıyor Hülya Avşar’ı.
Sarıyer Doğa Koleji öğrencilerine T-MBA programı kapsamında seminer veren ünlü sanatçı kariyer, marka, sinema, eğitim ve özel hayatıyla ilgili merak edilenleri anlattı.
Türk Sineması’nın gidişatını nasıl buluyorsunuz? Umut vaat eden gelişmeler oluyor mu sizce?
Açıkçası çok iyi bulmuyorum. Maalesef senaryo problemimiz var. Hep bir yerlerden alıntı yaparak filmler çekmeye çalışıyoruz ya da çok özgün hikayeleri kullanıyoruz. Dünyada en azından bir italyan ve Fransız sineması gibi sesimizin duyurmanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Henüz bu konuda bir ilerleme görmüyorum. Kendi içimizde kendi yağımızla kavruluyoruz. Hala film çekecek para bulmakta zorlanıyoruz.
Size geleceğe dair en büyük tavsiyem, eğer bir gün büyük bir işadamı ya da işkadını olursanız, mutlaka ülkenizin sanatına yatırım yapın. Çünkü Türkiye’nin en büyük eksikliği, işadamlarımızın para kazanıp kendi geleceklerine yatırım yapıp bir köşeye çekilmeleridir. O yüzden de Türk toplumunun kültür seviyesi ilerlemiyor. Her şeyi devletten bekliyoruz. Bu da mümkün değil. Devlet, hangi birine koşacak. Onun için parası olan herkesin Türk sinemasına, tiyatrosuna, müziğine yatırım yapması lazım. Büyük bir metropol olarak gördüğümüz istanbul’da hala müzikal yapacak salonumuz yok. Bu anlamda sanatsal kültürümüzün ilerlemesi mümkün değil. Tiyatro salonları kapanmaya başladı. Zaten sinema yapan sanatçılar, hiçbir zaman sinemadan para kazanmazlar. Bu da sanatçıların başka yönlere kaymalarına sebep oluyor. Sahne ve televizyona yöneliyorlar. Hiçbir zaman kendi istediklerini yapamıyorlar. Çünkü sinema ve tiyatroda para yok.
Beğendiğiniz bir oyuncu var mı?
Hep Zuhal Olcay’ı çok beğenirdim, hala da çok beğenirim. Özlem Tekin beni çok şaşırtıyor. Bir iki filmde ve televizyon dizisinde seyrettim. Kendisi bir müzisyen, gerçekten de iyi bir yorumcu. Enteresan gelebilir ama şu an benim için birinci sırada Özlem Tekin geliyor.
Sinemayla ilgili projeleriniz var mı peki?
Sinema için fazla düşünüp, kafa yormak istemiyorum. Çünkü tek başıma yapabileceğim bir şey yok. Ben sadece iyi bir senaryo ve kadro düşünüyorum, bekliyorum. Çünkü sinemayı kurtaracak kişi ben değilim.
Senaryo yazmayı düşüyor musunuz?
Ben senaryo yazamam, öyle bir kabiliyetim yok. Ama hikaye yazabilirim. Bu mesleğin içinde olduğum için ufak tefek karaladığım şeyler var.
Sizce sanat nedir?
Görsellik anlamında mimiklerle, tavırlarla yaşama dair birtakım olayları doğaçlama olarak dışarıya çıkarmadır. Bu resim, tiyatro ve sinema olabilir. Bir şeyleri ortaya çıkarabilme özelliğidir sanat. Aslında bunu tanımlamak zordur, herkese göre sanatın tanımı değişir. Bana göre de budur.
Lise yıllarınızda unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Çok komik bir anım var. Aslında anı mıdır cahillik midir bilmiyorum. Ankara Cumhuriyet Lisesi’nde okuyordum. O zamanlar politik olaylar çok yoğundu. Sağcı-solcu ayrımı çok fazlaydı. Bizim okulda da sol görüşlü öğrenciler ağırlıktaydı. Benin sağ-sol konusunda fazla bilgim yoktu, etraftan duyduklarım vardı. Hiç unutmuyorum, yolda yürüyorum. Birileri elime kağıt tutuşturup, “Bunları yapıştıracaksın.” dedi. Ben de “tamam” dedim. Nedir, neye yapıştırıyorum hiç sormadım. Önce korktum, sonra vardır bir şey deyip, yapıştırmaya başladım. Kağıtta yazılanları da anlamıyorum gerçi. Sonra polis beni ensemden yakaladı. “Sen ne yapıyorsun” dedi. “Hiç, bunları yapıştırmamı istediler, ben de yapıştırıyorum” dedim. Meğer yasaklı şeylermiş bunlar. Sağ-sol nedir bilmezken bir hapse girmediğim kaldı anlayacağınız. Bunun için öğrencilik hayatınızda her şeye dikkat etmeniz lazım. Her önünüze gelenle arkadaşlık etmeyin ve onların her istediğini yapmayın. Bu olay, hayatımda hem komik hem de korktuğum anlardan biridir.
Okuduğunuz dönemdeki eğitim sistemi ile bugünkü eğitim sistemini kıyaslamanızı istesek, nasıl bir tablo çizersiniz?
Ben devlet okulunda okudum. Benim dönemindeki eğitim sisteminin çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Zehra 4. sınıfta. Hala çarpım tablosunda problem yaşıyoruz. Çünkü ilk başta çarpım tablosunu ikişer ikişer saydırarak öğretmeye başladılar. Sonra başka matematik işlemleri… Sonra olmadı, çocuklara çarpım tablosunu tekrar ezberletmeye başladılar. Zehra da zorlanıyor, bu da beni üzüyor. Bunu sadece Zehra için değil, bütün okul için söylüyorum. Bizim zamanımızda çarpım tablosunu ezberlememiz gerekiyordu ve ezberledik. ilkokul 1.sınıfta çarpım tablosunu ezbere biliyorduk. Bence arayış içinde bir eğitim sistemimiz var. Sizleri bu konuda şanslı görmüyorum. Geçenlerde bir öğrenci bana, “Bizim okulumuzda birisinin yazdığı bir tarih kitabı var. Ve hep bu tarih kitabını okuyoruz. Bu ne kadar doğru, bilmiyoruz” dedi. Ben de “Öğretmenleriniz bunu öneriyorsa mutlaka doğrudur” dedim. Ama çocuğun kafasında hep bir soru işareti kaldı “Gerçekten doğru bir şey mi yapılıyor?” diye. Tarih kitaplarının doğruluğunun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından takip edildiğinden de emin değilim açıkçası.
Sizce üniversite eğitimi yurt dışında mı yoksa yurt içinde mi alınmalı?
Bence üniversiteyi Türkiye’de okumak daha doğru. Ama yüksek lisans yapmak için yurt dışı olabilir ya da sene içinde tatillerde yurt dışına gitme gelme durumu söz konusu olabilir. Tabii yurt dışında okuyacağınız üniversite de önemli. Harvard ve Cambridge Üniversitesi’ne gidecekseniz olabilir. Ama “Burada üniversiteyi kazanamadım, gidip yurt dışında okuyayım” demek de olmaz. Türkiye’deki hocalarımızı, doktorlarımızı inanın çok beğeniyorum. Ama maalesef sistem çok yanlış. Bu da onların hatası değil. Ben sonuna kadar Türkiye’de olmaktan yanayım. Bazı okullar var, mesela Floransa’da bir sanat okulu mevcut. Kızım orada okusun isterim. Çok özel okullar var, onlar olursa tamam. Ama onun dışında Türkiye’yi tercih ederim.
Sizce meslek seçiminde nelere dikkat edilmesi gerekiyor?
Sevdiğiniz, içinizden gelen mesleği seçmelisiniz. Anne, babalar sizin iyiliğinizi istedikleri için hep doktor, mühendis olmanızı istiyorlar. Ama her ne olursa olsun içinizden gelen mesleği yapmalısınız. Günümüzde istenmeyen bir meslek olsa bile onu yapın. Çünkü sevdiğiniz işi yaptığınızda başarıyı yakalarsınız.
Hülya Avşar’ın konumuna gelmek için yetenekli mi yoksa akıllı mı olmak gerekiyor?
Bence ikisi de lazım. Yetenek varsa da yok gibi görünebilir. Bunu ortaya çıkarmak lazım. En önemlisi bu bence. Akıl da bu yeteneği yönlendirmek için gerek. Aslında akıldan çok farkındalık önemlidir. Önümüzdeki günlerde ya da gelecekte neyin ne olabileceğini hissedebilmek, buna kafa yormak bence akıldan çok daha önemli. Herkeste bir akıl vardır zaten; ama bunu yönlendirmek sizin elinizde. Genelde herkes benim akıllı olduğumu söyler. Gerçekten öyleysem, çok teşekkür ederim. Ben, asıl farkındalığı fazla olan biriyim. Bu da çok özel bir şey. Bu özellik hepinizde olabilir. Ben bunu fark ettiğim için şanslıyım. Yani farkındalık, akıl ve zekadan çok daha önemlidir.
Hülya Avşar ismi nasıl marka oldu?
Marka olmak ya da olmamak benim için çok önemli bir şey değil. En önemli şey güvenilir olmaktır. Siz bir kıyafet aldığınızda onu 10 yıl mı giymek istersiniz yoksa üç kere giydikten sonra atmak mı istersiniz? 10 yıl giyeceğiniz ürüne daha seve seve para yatırırsınız. Marka olmanın altında da yatan şey güvenilirlik ve istikrarlı olmaktır. Marka olmak benim hayat stilimle ilgili bir şey. Bir kere sporcu olmam Hülya Avşar’a çok şey kattı diye düşünüyorum. Bence sanatçı sporcu gibi yaşamalı.
Sanatçı bir annesiniz. Kızınız Zehra bundan nasıl etkileniyor?
Kızım bundan etkilenmiyor. Zehra’ya sorarsanız beni ev hanımı olarak bilir. Çünkü şimdiye kadar her şeyiyle ilgilendim. Hiçbir zaman mesleğimi ön plana almadım. En önemlisi de ona gereken sevgiyi ve şefkati verdim. Kendine güvenen ve annesinin mesleğinden hiçbir zaman rahatsızlık duymayan bir çocuk oldu. Belki hala ne iş yaptığımın farkında değildir diye düşünüyorum. Çünkü ona hiç o izlenimi vermedim. Annem nerede, film setinde, sahnede… Bunu hiç yaşatmadım ona. Her şeyimi ona göre organize ettim ve bu konuda da başarılı olduğumu düşüyorum.
Peki, Zehra’yı eğitim konusunda nasıl yönlendiriyorsunuz?
Benim için en önemli şey, bir matematik, iki tarih ve üçüncüsü Türkçe’si çok iyi olsun. Diyeceksiniz ki geriye ne kaldı. Bir öğrencinin her dersten başarılı olması mümkün değil. Tabii, istisnalar vardır; ama çok zorlanırsanız vardır. Diğer anneler gibi çocuğumu o dershaneden bu dershaneye koşturmayı düşünmüyorum. Özel hocalar istemiyorum. Okuyabildiği kadar okusun. O kadar para veriyoruz okullara, çocukları eğitsinler. Niçin özel hoca olsun, buna çok sinirleniyorum. Kızım çocukluğunu yaşayarak eğitimini alsın istiyorum. Hafta sonları da ders çalışsın, bunun için koşuştursun istemiyorum açıkçası. Çok rahat bir şekilde öğrenebileceğini öğrensin. En az iki yabancı dil, matematik, tarih ve Türkçe bilsin. Bunlar çok önemli. Bunun dışında ne yaparsa yapsın, hiç umurumda değil. Çöpçü de olabilir, çöpçülüğü aşağıladığımı düşünmeyin, saygı duyuyorum. Yeter ki o kültüre sahip olsun. Her yerde kendine bir şey bulur. ister doktor olur ister avukat olur, tamamen kendisi bilir. Ama okullardaki sisteme çok sinirleniyorum, çok başarılı bulmuyorum.
Yapmak isteğiniz işi mi yapıyorsunuz yoksa başka bir iş mi yapmak isterdiniz?
Ben hiç ummadığım bir mesleğin içindeyim. Hiç aklıma gelmezdi böyle bir mesleğim olacağı. Tesadüfen bir yakın dostumu ziyaret için istanbul’a geldiğimde beni apar topar güzellik yarışmasına soktu. Ben de yarışmada birinci oldum ve ondan sonra hayatım bir anda değişti. Hatta kaçtım. Buna rağmen beni buldular. Ve böylece bu mesleği yapmaya başladım, mutluyum. Ben çok önemli bir yöneticinin sekreteri olmak isterdim. Çünkü çok iyi organizasyon yapabiliyorum. Yani, her şeyi çok iyi yönetebiliyorum. Özel kalem müdürü de olabilirdim. isterim ki her şeyi organize edeyim ve o kişi rahat etsin. Ama olmadı.
Geleceğe yönelik planlarınız neler?
Sahneyi bıraktım. Ama televizyon, sinema, tiyatro, Hülya Magazin Dergisi ve bunun yanında mesleğinin getirisi ne varsa, devam edeceğim. Ama sahne yapmayacağım.
Neden peki?
Sahnenin özel hayatımı etkilediğini düşünüyorum. Bir de sahne seyircisini son zamanlarda beğenmiyorum. Daha doğrusu sahnedeyken sanatçıya gösterilen saygı, gerçi bana karşı bir saygısızlık olmadı; ama zaman içinde bunlardan rahatsız oldum. fiimdi de özel hayatımı etkiliyordu. istanbul’dan iki gün uzakta, sahne almak bana zor geliyordu. Bunun gibi bir sürü problem vardı. fiimdi de hayatımı paylaşmak üzere olduğum biri var ve onunla hayatımın arasına bunu sokmak istemiyorum.
Planlarınız arasında politikaya atılma gibi bir düşünce var mı?
Ben politika yapacaksam öyle bir sistem olmalı ki direkt başbakan olmalıyım. Yıllarca milletvekili olacağım, dört senede bir başbakan değişecek, bakanlar değişecek. Bir türlü düzen oturmayacak, istikrar olmayacak, her gelen bakan kendi istediğini yapacak. Milletvekili olup, hiçbir şey yapmadan mecliste oturacaksın. Ondan sonra parti seçimi kazanırsa, başbakan tarafından seçileceksin. Bunlarla kim uğraşacak? Yanlış bir sistem var. Bu yüzden hakikaten bir şey vermek için başbakan olurum ya da olmam. Ben öyle milletvekili hatta bakan bile olmam. Çünkü bakan olduğunda, sadece bakıyorsun. Başka bir şey yok. fiimdiye kadar gelmiş geçmiş kültür bakanlarından “Helal olsun! Bu adam geldi, gidiyor; ama şunu da bize yaptı” dediğimiz bir tane kültür bakanı olmadı. Onun için politikaya da bu sebepten dolayı atılacak kadar akılsız değilim.
Sizi taklit eden kişiler hakkında ne düşüyorsunuz?
Dünyanın en güzel şeyi taklit edilmek, beğenilmek. Demek ki beğeniliyor ve seviliyorsunuz. Onun için beni taklit eden kişilere karşı sevgi ve sıcaklık duyuyorum. Çünkü hoşuma gidiyor, hep de böyle olsun istiyorum.
Doğa Koleji’nde uygulanan t-MBA Modeli, öğrencileri geleceğe hazırlıyor. Bu çerçevede öğrenciler, mesleklerinde başarıya ulaşmış insanlarla bir araya gelip söyleşiyor. Bu toplantı ve buluşmalar, Tetra İletişim tarafından izlenip kayıt altına alınıyor. Yıl sonunda tüm konular, bir kitapta toplanıyor. Halit Kıvanç’la Doğa öğrencilerinin buluşması 2007 -2008 eğitim döneminde gerçekleşti. Buluşma, Cihan Aldık tarafından izlendi ve fotoğraflandı. Konunun ve kitabın editörlüğünü Türkşan Karatekin yaptı. Kitap tasarımı ve uygulaması ise Didem İncesağır’a ait.