bread

Marianne Faithfull: Masumiyetin ve yaşanmışlığın şarkıları…

“Broken English”, “Working Class Hero” gibi unutulmaz şarkıları, oynadığı filmler ve çalkantılı hayatıyla başlı başına bir rock miti haline gelen Marianne Faithfull ‘’Songs Of Innocence & Experience” turnesi kapsamında İstanbul’a da uğradı.

Marianne Faithfull, mart ayında Babylon sahnesinden geçti. Patti Smith’den beş ay sonra. Böyle düşününce geriye bir eksik kalmış hissine kapılıyorum. Nasıl bir mantıkla bunu yapıyorum bilmiyorum ama sanki Marianne Faithfull, Patti Smith ve Jane Birkin (O’nu da Babylon’da görmeyi umuyoruz.) öyle üçlü bir kız çetesiymiş gibi geliyor. Merhabaları var mı onu bile bilmem. Ama üçünü de aynı kefeye koymak gibi tamamen keyfi ve sübjektif bir yaklaşım içerisindeyim. Müzikleri benzemese de ortak sağlam bir duruşa sahipler. Üçünün de hayatında ünlü müzisyen erkekler oldu. Bir süre onların gölgesinde kaldılar ama sonra kendi yollarını bulup müziğe devam ettiler. Anneanne olmaları tavırlarından bir şey kaybettirmedi. Üçü de çok güzel yaşlandı. Ancak aralarından en dibe vurup sonra çıkmayı başaran da Marianne Faithfull oldu.

ÇIKIŞLAR ve İNİŞLER
Marianne Faithfull 1960′larda İngiliz pop sahnesinde Mick Jagger’ın sevgilisi olarak tanınmıştı. Çift, kısa sürede narkotikçiler ve paparazziler olmadan bir yere adım atamaz hale gelmişti. 1969′da bir intihar teşebbüsünün ardından Mick Jagger’dan ayrıldıktan sonra on yıl kadar pek ortalarda görünmeyip (İşgal evlerinde elektriksiz ve susuz yaşadıktan sonra) 1979′da ‘Broken English’ albümüyle sahnelere geri döndü. Bir daha da inmedi. Babylon’daki konserler öncesinde yaptığı basın toplantısında dostlarıyla sohbet etmeye gelmiş biri gibiydi. Sigara içmesine izin verilseydi edecekti de ama nikotin ihtiyacı başgösterince sabırsızlandı. Başta pek soru sorulmayıp sessizce kendisine bakılmasını da ‘Çok hayal kırıklığına uğramı ş görünüyorsunuz?’ diyerek üstüne alındı. Eh, gençliğinde bu kadar güzel olan bir kadının altmışında biraz kuruntuya kapılması normal herhalde. Halbuki kimse hayal kırıklığına falan uğramamıştı. Olsa olsa yaşayan bir mitle karşı karşıya gelmekten doğan kısmi şuur kaybı geçirdiğimiz söylenebilir.

SOYLU AİLENİN İSYANKAR KIZI
Hikayenin biraz başına dönecek olursak; 1946′da İngiltere’de doğan Marianne Faithfull’un annesi Viyanalı balerin barones Eva Erissoso’ydu ve ‘Venus in Furs” adlı mazoşist erotik romanın yazarı Leopold von Sacher-Masoch’un soyundan geliyordu. Marianne, 13 yaşında yerel tiyatroda Shakespeare yorumları oynamaya başlamıştı. Oyunculuk müzik kadar tutkuyla olmasa da hayatında hep bir koldan ilerledi. Hatta son olarak yer aldığı ‘Irina Palm’ (2007) Filmindeki rolüyle ödül aldığını not düşelim. 17 yaşındayken Londra’da bir galeri sahibi olan John Dunbar’a aşık oldu. Bu dönemde Rolling Stones’un menajeri Andrew Oldman ile tanıştı ve Jagger/Richards bestesi olan ‘As Tears Go By’ı seslendirdi. Bunu Bob Dylan bestesi ‘Blowing In The Wind’ ve ‘Come Stay with Me’ takip etti. Marianne Faithfull anılarında Bob Dylan’ın kendisine şiirler yazdığını ve onu Dunbar’la evlenmekten vazgeçirmeye çalıştığını anlatıyor. Ancak yine de 1965′de John Dunbar ile evlendi ve altı ay sonra da bir oğlu oldu. Fakat henüz evinin kadını olmaya niyeti yoktu. Jean Luc Godard’ın ‘Made In USA’ Filminde oynadı. 1966′da Mick Jagger’ın sevgilisi olmuştu. Jagger, Rolling Stones’un “Sympathy for the Devil” (Beggars Banquet” -1968) gibi en güzel şarkılarını onun için yazdı. Bu arada Keith Richards ile de yakınlaşmalar olmuş, Richards “Let’s Spend The Night Together”ı Faithfull için yazmıştı. Polisin sık sık baskın yaptığı evlerinde tam bir ‘sex, drugs & rock n’roll’ hayatı yaşanıyordu. 1968′de Mick Jagger’dan hamile kalıp düşük yapması hayatındaki düşüş yıllarını başlattı. ‘Ned Kelly’ filminin çekimleri için gittikleri Avustralya’da intihara teşebbüs edip günlerce komada kaldı. Komadan çıktığında söylediği sözler ‘Wild Horses’ ve ‘Sister Morphine’ parçalarına vesile olmuştu. Yıllar sonra Marianne Faithfull, Rolling Stones’un ‘Sticky Fingers’ albümündeki bu parçaları Jagger ve Richards’ın kendilerine mal ettiğini ileri sürerek, “Jagger bütün travmalarımı ve mutsuzluklarımı mükemmel şarkılara dönüştürdü” demişti.

KIRIK SESLE SAHNELERE DÖNÜŞ
1979′da ‘Broken English’ adlı parçası ve aynı adı taşıyan albümle dönüşü muhteşem oldu. Dönem punk dönemiydi ve albüm pop punk şarkılarıyla büyük hit oldu. Bu arada o pürüzsüz kadife ses gitmiş yerine ancak sabahları viskiyle gargara yapıp, kahvaltı olarak da sigarayı tek geçen bir insana ait olabilecek bir gırtlak gelmişti. Bu kırık sesin şarkılarına daha fazla derinlik ve anlam katması ise kendisi dahil herkesi şaşırtmıştı. Albüm çalışmalarına devam etmesine rağmen
uyuşturucu bağımlılığı sürekli onu dibe çekiyordu. 1980′lerde rehabilitasyon kliniğinde tanıştığı sevgilisinin intiharından sonra uyuşturucuyu bırakabildi. 1987′de iyi bir jazz ve blues yorumcusu olduğunu kanıtlayan ‘Strange Weather’ı kaydetti. 1995′de yayımlanan ‘Secret Time’ın ardından 1997′de çıkan ’20′th Century Blues’ albümüyle en iyi Kurt Weill yorumcularının arasında sayılmaya başladı. 2000 yılında ise Daniel Lanois, Emmylou Harris, Roger Waters ve Frank McGuiness’le çalıştığı, kariyerinin en güzel albümlerinden biri olan ‘Vagabond Ways’i yaptı. Leonard Cohen parçası olan ‘Tower Of Song’un en güzel yorumlarından biri bu albümdedir. Sonra niyeyse birilerinin pazarlamacı aklına uyup Beck, Jarvis Cocker, Billy Corgnan ve Blur’un konuk olarak yer aldığı elektronik altyapılı ‘Kissin Time’ı çıkardı. (Bu albüm nedeniyle memleketimizdeki eski tüfek müzik yazarlarıyla genç kuşak polemiğe girmişti). Ardından 2005′de PJ Harvey ve Nick Cave’in yer aldığı ‘Before The Poison’ çıktı. Şu sıralar ‘Songs Of Innocence & Experience’ turnesinde ve yeni bir albüm hazırlığında (Adı ‘Easy Come Easy Go’ olacakmış!). Umarız ‘Vagabond Ways’ tadında bir albüm yapar. Marianne Faithfull Babylon’daki konserinde ‘Broken English’i söyledi ama yine bu albümde yer alan ‘Working Class Hero’yu söylemeyi reddetti. Rolling Stones ile katıldığı ‘Rock & Roll Circus’da seslendirdiği ‘Something Better’ da seçtiği parçalardandı. Bir saatten biraz fazla kaldığı sahnede dinleyiciyle bol bol sohbet edip arada rujunu tazeleyerek ‘siz yabancı değilsiniz’  tavrını sürdürdü. Herhalde onu yaşayan bir mit yapan da bu; amirane tabirle kimseye eyvallahı olmaması ve kendisini de o kadar ciddiye almaması. Basın toplantısında yöneltilen ‘Tüm yaşadıklarınız size ne kazandırdı?’ sorusuna verdiği ‘Kim bilir!’ şeklindeki cevap da hayata yaklaşımının bir özeti olsa gerek.

Diskografi:
1965 Come My Way
1965 Marianne Faithfull
1966 Go Away From My World
1966 North Country Maid
1966 Faithfull Forever
1967 Loveinamist
1969 The World of Marianne Faithfull
1977 Dreamin’ My Dreams
1979 Broken English
1981 Dangerous Acquaintances
1983 A Child’s Adventure
1985 Rich Kid Blues
1987 Strange Weather
1990 Blazing Away
1995 A Secret Life
1997 20th Century Blues
1998 The Seven Deadly Sins
1999 Vagabond Ways
2002 Kissin’ Time
2005 Before The Poison

1979′da ‘Broken English’ adlı parçası ve aynı adı taşıyan albümle dönüşü muhteşem oldu. Dönem punk dönemiydi ve albüm pop punk şarkılarıyla büyük hit oldu. Bu arada o pürüzsüz kadife ses gitmiş yerine ancak sabahları viskiyle gargara yapıp, kahvaltı olarak da sigarayı tek geçen bir insana ait olabilecek bir gırtlak gelmişti. Bu kırık sesin şarkılarına daha fazla derinlik ve anlam katması ise kendisi dahil herkesi şaşırtmıştı.

Esra Okutan tarafından kaleme alınan “Marianne Faithfull: Masumiyetin ve yaşanmışlığın şarkıları…” adlı bu yazı, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 8. sayısında (Mart – Nisan 2008) yer aldı. Yazıda kullanılan görseller, internetten ve Esra Okutan’ın arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.