bread

Tasarımın ruhu: İnsan ve Doğa

Endüstriyel tasarımcı Utku Başkır, insan odaklı mesleğinin oyun alanını da doğa ve evren olarak  çiziyor. Endüstriyel bir tasarımın başarısı ve estetik değerini sorgularken öncelikle onun doğa ve insanla uyumuna bakılıyor.

Endüstriyel tasarım hem tasarım gibi estetik ve sanatsal boyutları hem de endüstri gibi teknolojik ve üretim ağırlıklı içeriğiyle pek çok gencin hayallerini süsleyen bir dal. T-MBA seminerleri kapsamında bu alana dair birikimlerini Doğa öğrencileriyle paylaşan endüstriyel tasarımcı Utku Başkır, “70 milyonluk ülkede sayılı endüstriyel tasarım ofisi var. Bu merak etmiyoruz anlamına geliyor” değerlendirmesini yapıyor.
Acarkent Doğa Koleji’nden Aylin Kaya ve Mehmet Çağatay Yılmaz genç tasarımcıyla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Aylin: Meslek tercihlerimiz yavaş yavaş oluşuyor. Sizce gelecekte ne olmak istediğimize karar verirken nelere dikkat etmelliyiz?
iş, profesyonel yaşama atıldığınızda en çok vaktinizi alacak unsur olacağından severek yapabileceğiniz bir tercih oluşturmanız önemli. Birden fazla ilgi alanınız varsa tercih yapmadan önce ilgi duyduğunuz meslekleri bir potada elemenizi öneririm. Bunu ne kadar erken yaparsanız araştırma için o kadar çok zamanınız olur. ilgi duyduğunuz alan ya da mesleklerle ilgili daha lise döneminde bilgi toplayın, o meslekten insanlarla tanışıp konuşun. Akademik eğitimin müfredatını öğrenmeye, hatta o bölümde okuyan öğrencilerle tanışmaya çalışın. Bunlar ufkunuzu açacak, kararınızın daha sağlıklı olmasına yardımcı olacaktır. Örneğin endüstriyel tasarımcılarla ilgili hep şık kıyafetler içinde dolaşan, mükemmel çalışma ortamlarında üreten ve sürekli masa başında çizimler yapan insanlar gibi yanlış bir algı var. Bizler yeri geldiğinde tulumu giyip, atölyede çalışır, bizzat imalat süreçlerinde de dururuz.

M. Çağatay: Üretimi bilmek endüstriyel tasarımcı için neden gerekli?
Bir endüstriyel tasarımcı gerektiğinde atölyede sabaha kadar çalışacak azmi ve hevesi göstermelidir. Tasarladığı ürünü boyayacak, maketini yapacak kadar işinin süreçlerine vakıf olmalıdır. Bu mesleğin içinde farklı roller üstlenmek zorundasınız, gerektiğinde işçi, gerektiğinde tasarımcı, gerektiğinde yönetici şapkasını takarsınız. Bu yüzden endüstriyel tasarımı bir tevazu mesleği olarak görürüm.

M. Çağatay: Tasarım yaparken etkilendiğiniz faktörler neler? Doğadan da etkilenir misiniz?
Her şey doğanın bir parçası. Bir tasarımın başarısı ve estetik değeri sorgulanırken bunun doğayla uyumluluğu da göz önüne alınır. Neticede tasarımların çoğu insanlar için yapılır ve insan da doğanın en önemli parçasıdır. Tasarımın insanla uyumu, doğayla olan uyumudur aynı zamanda. Tasarımın kullanıcıda nasıl etkiler doğurduğu da önemlidir. Örneğin tasarımın çekici olması önemli bir parametredir. İnsanda “Beni al ve severek kullan” hissini uyandırmasına gayret ederiz. Tasarımın bütün mekan içindeki uyumu da tartışmasız bir kriterdir bizim için. Tek tek objelerin bir araya geldiğinde bir aheng sergilemesi ya da kullanıcıyı mutlu eden bir ortam yaratmaları gerekir. Bir anlamda mikrodan makroya gidiş gibi.

Aylin: Endüstriyel tasarım ve mimarlık arasındaki ilişkiden söz eder misiniz?
Bana kalırsa farklı disiplinler arasında büyük bir mesafe yok. Mimar ve endüstriyel tasarımcı arasında da mikro-makro farkı var. Mimarlar bütün mekanı düşünüyor, biz mekandaki tüm ayrıntıları düşünüyoruz. Bir mimar mekanı tasarlar ve fonksiyonları karşılamak için endüstriyel tasarımcının tasarladığı objeleri alıp mekanına koyar.

M. Çağatay: Kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
Araştırma işimizin ayrılmaz bir parçası. Teknoloji çok hızlı değiştiği için yenilikleri yakından takip etmek daha önem kazanıyor. Ayrıca gündemde ne olup bittiği de bizim için izlenmesi gereken bir alan. Örneğin üretime yönelik müthiş bir tasarım yaparsınız ancak önemli olan onun kullanıcı ve toplumla ilişkisidir. Biz de tasarımlarımızla ilgili kullanıcı tiplerine yönelik ihtiyaç ve beklenti analizleri yapıyoruz. Tasarım milisaniyelik bir süreçte meydana gelebilir, biz de tasarımcı ruhumuzu ateşlemek için sürekli araştırma halindeyiz.

Aylin: Bu alanla ilgilenenlere önerebileceğiniz kaynak kitaplar var mı?
Bruno Munari adlı italyan mimarın kitaplarından temel tasarım hakkında hemen her şeyi öğrenebilirsiniz. Kitaplarına baktığınızda basit bir geometrik formdan nasıl güzel bir tasarım ortaya çıktığını görebilirsiniz.

M. Çağatay: Başarıyı nasıl tanımlıyorsunuz?
Başarı göreceli bir kavram olmakla beraber benim için yapabileceğimin maksimumunu yapmaya çalışmaktır.

Aylin: Türkiye endüstriyel tasarımda çok etkin değil. Neden?
70 milyonluk Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyen tasarım şirketi var. Bu “Biz düşünmüyoruz, merak etmiyoruz ve yaratmıyoruz” demek. Başka kültürlerin ve düşüncelerin ürünü olan tasarımları alıyoruz, oysa binlerce yıllık birikime sahip Anadolu kültürüne sahibiz. Bundan güç alarak idealist adımlar atılmalı.

M. Çağatay: Bu meslekte önemli olan kavramlar neler?
Araştırma önemli demiştim, takım çalışması anahtar kelimelerden biri. Kişisel egoları bir kenara bırakıp fikirlerin sinerjisinden yararlanmak gerekiyor. Sistemli çalışmak diğer önemli başlık. işin genel bir uydu haritasını görmek ve tümevarım metoduyla sonuca ulaşmak gerek. Endüstriyel tasarımcının biraz da üretim içinde kaybolması gerektiğini de en başta söylemiştik zaten.

Aylin: Büronuz mesleğinizi ele veriyor. ilginç detaylar var. Örneğin arkanızdaki lamba, masanızdaki ayrıntılar ve diğer objeler.
Arkamda duran lamba mümessili olduğumuz italyan markasının tasarımlarından biri. Yine ithal ettiğimiz ekolojik eğitsel oyuncak markası Ludea’nın 13 üründen oluşan koleksiyonunun iki ürünü de masamı süslüyor.
Bu koleksiyonun amacı ebeveynlerin çocuklara fizik ve matematik prensiplerini oyuncak algısı içinde anlamasını sağlamak. Dalga prensibini anlatan ürünün yanında görecelilik kavramına gönderme yapan Kaos adlı başka bir endüstriyel ürün var. Bu oyuncaklar tamamen bir endüstriyel tasarımcının elinden çıktı.

M. Çağatay: En beğendiğiniz tasarımınız hangisi ve en çok neyi tasarlamak istersiniz?
Benim için “en”ler kafamda kurduğum konseptlerdir. Gelecek için düşündüğüm şey, gelecekte de yaşayabilen benim için “en”dir. Gerçekleştirdiğim ya da yapabildiğimiz şeyler “en” olmaktan çıkıyor, normale dönüyor, kullanılıyor ve tüketiliyor. En çok tasarlamak istediğim ürünlerden biri enstrüman. Bu da müziğe olan ilgimden kaynaklanıyor biraz. Kanun çalıyorum. Uzun süre TRT’de çalıştım, çok sesli batı müziğiyle uğraştım ve iki yıl da opera okudum.

Aylin: T-MBA programı hakkında ne düşüyorsunuz?
Bence bu program öğrencilere sunulan eşsiz bir imkan. Doğa Koleji, iş hayatının gerçeklerini öğrenme fırsatını öğrencilerinin ayağına kadar getiriyor.

M. Çağatay: Arkides’e yönelik planlarınız neler?
Arkides şu an olgunlaşmakta olan bir şirket. Yaklaşımı bir tasarım ruhunu bütün koleksiyona yansıtmak şeklinde özetlenebilir. Daha çok bir mekan içindeki bütün ürün ailesini tasarlamayı seviyoruz. Pazara sunulan çok ürün var, bunlar arasındaki uyumu yakalamak, birbiriyle daha iyi hizmet veren ürünler tasarlamak bizim için çok daha anlamlı ve keyişi bir iş.

Aylin:Şimdilerde endüstriyel tasarımda dünyada geçerli olan akım nedir?
Dünyada çeşitli akımlar var, kimileri ürün fonksiyonu takip etmeli diyor kimileri de aksini. Bence her şey insanı takip ediyor. Tasarımın ruhu insan ve doğa, doğa makro, insan mikro düzeyde tasarımın özneleri. Şu anda tüm dünyada bir retro akımı var. Sanatta da geriye dönüş yaşanıyor muhakkak. Kapitalist sistemde bir ürün satmamaya başladığında insanlar doymuş deyip yeni bir akım ortaya atılıyor. Bu akımları yaratan başta italya olmak üzere birtakım ülkeler, şirketler, isimler var. ‘Trendsetter-moda öncüleri’ o sene hangi rengin moda olacağını belirliyor.

M. Çağatay: Mesleğinizi yaparken en çok hangi aşama sizi heyecanlandırıyor. Ortaya çıkış anı mı, yoksa üretim süreci mi?
Yaratım sürecinde en çok renk ve ürünün son kaplamasıyla ilgili bölüme merak duyuyorum. Türkiye’de maalesef bu aşamalar için profesyoneller yok ama italya gibi ülkelerde ürün tasarlandıktan sonra kaplamasının ne olacağını tasarımcıdan farklı bir insan, bu alandaki gelişmeleri yakından takip eden uzmanlar belirliyor. Bilimsel araştırma ve disiplinler arası bilgi transferi Türkiye için yeni bir anlayış.

Aylin: Daha öğrenciyken yurtdışında stajlar yapmış, proje yarışmalarında dereceler almışsınız. Nasıl elde ettiniz bu başarıları?
Üniversitenin birinci yılında Uluslararası Staj Kurumu (EIST)’nin sınavında birinci oldum, onlar da birtakım kontenjanlar tanıdılar. Ben de italya’da bir mobilya fabrikasının üretim süreçlerinde staj yapmayı seçtim. Bu deneyim, tasarımın en büyük paydasının üretim olduğunu anlamamı sağladı. Her zaman takım arkadaşlarıma şu örneği veririm: Bir ürünün tek bir kullanıcısı yoktur. Üreten, paketleyen, satan, tamir eden ve kullanan kişiler olmak üzere minimum beş kullanıcısı vardır. Tasarımcının yaratımını bütün bu kullanıcıların işlerini kolayca yapmalarını sağlayacak, son kullanıcısını da ayrıca mutlu edecek şekilde yapması lazım.
Yüksek lisansımı da Avrupa’nın en iyi tasarım okullarından biri olan Domus Akademi’de yaptım. Değişik ülkelerden gelen öğrencilerin oluşturduğu akademide farklı tasarım dillerinden konuşma şansınız olduğu için global düşünmeyi öğreniyorsunuz. Yurtdışı deneyiminin tasarımcılara verdiği böyle bir vizyon farkı var.
Barcaleno deneyimim ise master projemle ilgiliydi. Programa ünlü bir otomobil markası sponsor oldu. Bizim için bu çok önemli aslında, tasarımlarımızı gerçeğe dönüştürecek doğru, güvenilir partnerlere ihtiyacımız var. Otomobil içindeki akustik yaşamla ilgili projem için tam üç ay Barcelona’da çalıştım. Sonuçta en iyi master projesi ödülünü aldım.

Her şey doğanın bir parçası. Bir tasarımın başarısı ve estetik değeri sorgulanırken bunun doğayla uyumluluğu da göz önüne alınır. Neticede tasarımların çoğu insanlar için yapılır ve insan da doğanın en önemli parçasıdır.

Doğa Koleji’nde uygulanan t-MBA Modeli, öğrencileri geleceğe hazırlıyor. Bu çerçevede öğrenciler, mesleklerinde başarıya ulaşmış insanlarla bir araya gelip söyleşiyor. Bu toplantı ve buluşmalar, Tetra İletişim tarafından izlenip kayıt altına alınıyor. Yıl sonunda tüm konular, bir kitapta toplanıyor. Endüstriyel tasarımcı Utku Başkır’la Doğa öğrencilerinin buluşması 2007 – 2008 eğitim döneminde gerçekleşti. Buluşma, Türkşan Karatekin tarafından izlendi ve Cihan Aldık tarafından fotoğraflandı. Konunun ve kitabın editörlüğünü Türkşan Karatekin yaptı. Kitap tasarımı ve uygulaması ise Didem İncesağır’a ait.