bread

Burhan Öçal: Maço bir karakterim yok, tipim öyle…

Maçolar’ adlı diziyle ekrana gelmeye hazırlanan perküsyon sanatçısı Burhan Öçal bir yandan da ‘Trakya All Stars’ın ikinci albümü için stüdyoya girdi. Hakkında ‘darbükatör’ diyenlere kızan sanatçı ‘darbuka çalabildiğim için gurur duyuyorum’ diyor.

“Trakya All Stars”ın ikinci albümü için stüdyodasınız. Nasıl bir albüm olacak?
Bu tam roman albümü olacak. Rumeli, Trakya yani Kırklareli müziği. Gruptaki müzisyenlerin kendi bestelerine de yer verdik. Beste derken, o yöreden beslenmiş, dedelerinin dedelerinden kalan nağmeler. Bir değerli maden gibi oluşan melodiler, figürler. Albümde anonim parçalar da olacak.

İnce saza yeni enstrümanlar katıyorsunuz değil mi?
İnce sazla, davul zurnayı karıştırıyorum. Zaten iç içedir de. Biraz derleyip toparlamak gerekiyor. Önemli olan ticari kaygı olmadan bunları yapmak. Aksi takdirde sanatınız aşınıyor, rafine olmuyor. Ticari kaygı gütmezseniz daha rahat müzik yapılıyor.

“Trakya All Stars” albümü ve konserleri Kırklareli’ndeki müzik ortamını nasıl etkiledi?
Darbuka, klarnet, keman gibi enstrümanlar çok popüler olmaya başladı. Enstrümantalistler kendi değerlerini anlamaya başladılar. Özgüven geldi. Saygınlık görmeye başladılar. Siyahiler olmasaydı, romanlar olmasaydı belki de marş müzikleriyle ağlıyor olacaktık. Kırklareli’nde gençleri yetiştiriyorum. Hepsi deha. Bir tanesi klarnetçimiz Savaş, bir tanesi kanun çalıyor, iki tane de darbukacı var. Bu bahsettiklerimden birisi daha 14 yaşında, onu çıkarmıyorum ortaya, Kırklareli’nde saklıyorum. Türkiye’nin Zakir Hussein’i olacak. 7 senedir günde sekiz saat benim kontrolümde çalışıyor. Kırklareli bir cevher. Bir ton müzisyen var Kırklarelili ama söylemezler oralı olduklarını.

Roman çağrışımı yapmasın diye mi?
Bilmiyorum belki. Ben de tam tersi. Bas bas bağırıyorum Kırklareliliyim diye.

Çoğu Selanik’ten göçenler değil mi?
Evet. Benim anne tarafım mesela o taraflardan. Biri de yazmış (Soner Yalçın) ben Sabetaycıymışım. Biraz ünlü olduk ya öküz altında buzağı ararlar şimdi.

Müzisyenlik kadar Hollywood’da sinemacı olmak istemişsiniz.
Hala da istiyorum. Ben bunu artık söylemekten de çekinmiyorum. Artık Türkiye’de bazı şeylerin değişmesi lazım.

Yeni bir diziye başlıyorsunuz. Rolünüzden bahseder misiniz?
Güney Amerika’da çok tutulan bir dizinin yerli versiyonu olacak. İsmi ‘Maçolar’. Bir malikanede beş oğlu ve karısıyla yaşayan bir babayı canlandırıyorum. Geçmişi biraz karanlık ama artık toplumda saygınlık kazanmış birisi. Otel zincirleri var. Derken tutkulu bir aşk yaşamaya başlıyor falan. Güzel bir senaryo, heyecanlı ve hareketli.

Bu ‘maço’ imajı sizin üzerinize iyi oturdu. ‘O Şimdi Mahkum’da da benzer bir rolünüz vardı.
Öyle bir karakterim yok, tipim öyle. Centilmen olmak gerekirse centilmen, serseri olmak gerekirse serseri oluyoruz. Rol kesmeyi az çok öğretiyorlar bize. ‘O Şimdi Mahkum’da sınıfı geçtim galiba. Ama o ilk filmimdi, devamı gelecek.

Dizi çekimleri çok vakit alıcı bir çalışma. Müzik çalışmalarınız etkilenmeyecek mi?
Doğru aslında ama ona göre anlaştık. Haftada dört gün çekim yapacağız diğer günleri konserlere ayıracağım. Bazı yoğun konser zamanlarında çekim yapmayacağız. Tek avantajı dizinin sürekli Antalya’da çekilecek olması. Oradan oraya koşturmayacağız. Güzel bir iklim… Spor yapma olanağım, düzenli uyku uyuma şansım olacak diye düşünüyorum.

Müzisyen olarak bir yere gelmişken dizi aktörlüğüne sardırmak biraz kafaları karıştırmayacak mı?
Türkiye’de karıştırabilir. Yurtdışında sorun olmaz. Tam aksine popülerliği artırır. Bana yurtdışında ‘sana aktörlük de yakışır’ diyorlar. Niye olmasın? Tabii ki önce müzisyenliğimi kabul ediyorlar. Bir şeyi esaslı yapacaksın. Onun yanında ne yaparsan yap mübahtır. Ben asıl ritimciyim ama saz da çalarım piyano da. Bir de tutturmuşlar ‘darbükatör’ diye. Akıllarınca aşağılamaya çalışıyorlar. Darbuka bugün dünyanın en saygın enstrümanı haline geldi. Bütün dünya darbuka çalıyor. Roman müzisyenlerini aşağılayarak ayırımcılık yapıyorlar. Gurur duyuyorum darbuka çalabildiğim için.

Biraz Kırklareli’ndeki geçmişinize dönersek. Babanız nereliydi?
Baba tarafından tam Trakyalıyız. Akıncı beylerinin torunlarının torunlarıyız. Babam Muallim mektebinde okumuş. Evin tek oğlu olduğu için şımartılmış. Biraz miras da kalmış. Yahudi arkadaşları, sana sinemacılık yakışır, gel sinema açalım demişler. Çok janti bir adamdı. Annem onun ikinci eşi. İlk eşi doğumda ölmüş. Annem, babamla sinemada tanışmış. Ve nişanlı olmasına rağmen aşık olmuşlar. Nişanı atıp babamla evlenmiş. İki abim, iki ablam var. Annemi 16 yıl önce, babamı 29 sene önce kaybettim. Canlarım ciğerlerim benim. Babama giderken sarıldım, ‘Baba ben Hollywood’a gidiyorum’ dedim. ‘Bre veled git bakalım’ dedi. Babam da o zamanlar Muzaffer Tema’yı tanıyordu. Muzaffer amcanın bana orada iş bulacağını düşünüyordu. Babamla vedalaşırken bunun onu son görüşüm olduğu içimden geçti. Hayatımın en hazin anlarından biriydi.

Giderken müzisyen olmak üzere mi gittiniz?
Hayır. Ne olacağımı bilmiyordum. Ama ‘bir baltaya sap olacağım’ dedim. Çok cesurdum o zamanlar. Zıpkın gibiydim. Babam bir sene sonra öldü. İlk önce İsviçre’ye gittim. Burada çok ünlü bir caz davulcusu olan Pierre Favre’ın workshop’una katıldım. Dünyanın her yerinden davulcular vardı. Çat pat konuşuyorum. Ama baterim yoktu. Sonra gruba bir İranlı geldi. Onun bendirini aldım. İkimiz birlikte aksak semai çalmaya başladık. Sonra o İsviçre’nin en ünlü halı tüccarı oldu. Çaldıklarımız Pierre Favre’ın çok hoşuna gitti. Workshop sonunda konser verdik. Sonra yavaş yavaş bir çok konserde yer almaya başladım. Gazetelerde küçük küçük ismim çıkar oldu. Hayalim hala Amerika’ya gitmekti. Tam gideceğim, Lozan’da, varlıklı bir ailenin kızına aşık oldum. Bir aşk, aşk… Öldük bittik. Amerika hayal oldu. Yıllar sonra konsere gittim ancak Amerika’ya. O günlerden bu günlere geldik. Ama hala istediğim müzikleri çalamadım.

Nedir çalmak istediğiniz müzikler?
Yaptığım güzel suitler var, konçerto tarzı. Kronos Kuartet için yapmıştım hala çalamıyorlar. Londra Senfoni ile çalmayı istediğim eseri Antalya Senfoni ile Altın Portakal Film Festivali’nin kapanış töreninde çaldık. İki, üç tane orkestra eseri yapmak istiyorum. Ülkeme, çoluğuma çocuğuma kalsın. Para mara, telif de istemiyorum. Ben nasılsa iki yudum ekmek her zaman yerim. Öyle bir kaygım yok. Evim arabam var. Fazlası haram zaten. Stokçu insan sevmem. O yüzden madem ki biz bir Burhan Öçal fenomeni yaratmaya çıktık yollara bari değsin.

Yıllar önce ethno elektronik müziğin ön planda olacağını söylemiştiniz. Bu öngörünüz gerçekleşti. Şimdi müziğin geleceğine yönelik düşünceniz nedir?
Bundan sonra akustik müzik ön plana çıkacak. Geleneksel müzikler hakim olacak. Ama en çok can çekişen müzik türü caz olacak. Caz müziği artık sadece sosyal statüsü yüksek, genel kültürü yüksek detaycı bir tabaka tarafından dinlenecek. Caz aslında Amerikalı siyahilerin müziğidir ama Paris’te popüler olmuştur. Bizde sadece elitlerin müziği olarak algılanıyor.

Diskografi
Yeni Dünya – 2005
Sultan Orhan – 2004
Trakya All Stars ‘Kırklareli İl Sınırı’ – 2003
Groove Alla Turca – 1999
Black Sea – Karadeniz – 1999
Sultan Secret Door – 1997
Sultan – 1997
Jardin Otoman – 1996

Burhan Öçal’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 2. sayısında (Ekim – Kasım 2006) yer aldı. Taner Koçak ve Esra Okutan tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Sinan Kesgin çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Murat Ateş tarafından yapıldı.