bread

Emre Aydın: Baki kalan bestedir…

‘Afili Yalnızlık’ parçası ve ismini bu parçadan alan ilk solo albümüyle büyük bir çıkış yapan Emre Aydın, durgun müzik piyasasını da hareketlendirdi. Aralık başında üç ay süren bir turneye çıkan genç şarkıcı 47 ildeki müzikseverlerle buluştu.

Yeni çıkan bir debut albüm için bu kadar kapsamlı bir turne çok alışageldik bir şey değil. Bu anlamda büyük bir çıkış yapmış olduğunuz görülüyor.

Bu konserlerle hem sizi tanıyan, dinleyen insanlara ulaşıyorsunuz hem de sizi tanımasa da şehrine çok az grup geldiği, çok az konser olduğu için böyle etkinlikleri takip eden insanlara ulaşıyorsunuz. Biz albümden önce Roccofest’de çaldık, albümden sonra da İstanbul’da birkaç konser verdik. Buralarda turne için potansiyel olduğu ortaya çıktı sanırım.

Bu çıkışınız 1995’teki Mirkelam’ın çıkışına benzetiliyor? Siz ne düşünüyorsunuz?

Evet hayal meyal hatırlıyorum. Onun da video klibi çok konuşulmuştu, haber bültenlerine falan çıkmıştı. Doğrudur benzetilebilir.

Hızlı bir çıkış ama aynı zamanda sağlam da bir çıkış. Bu, işin mutfağından gelmenize bağlanabilir mi?

Doğrudan bununla ilgili. Bir de şu var: Birçok insanla biz yeni tanıştık ama evveliyatı da var. Çoğu kişi beni ‘6. Cadde’ grubundan tanıyor. Ve sadece şarkıyı icra eden kişi olmamamla müzisyenim demek ne kadar doğru bilmiyorum ama- müzisyen tarafımla ilgili bir şey. Biraz da üzerinde çok düşünerek ve özenerek yaptığımız bir albüm olduğu için galiba… Bütün bunlar bir araya geldi. Bu işin bir sanatsal tarafı var ama netice itibarıyla markette üzerinde bandrol olan bir ürünsünüz. Pazarlama şartlarının uygun olması, zamanlamanın uygun olması gibi etkenler de çok önemli. Bu albümde taşlar yerine oturdu. Konserlerde şarkıları dinleyicilerle birlikte söylüyoruz.

‘6. Cadde’nin dağılmasında sonra, Onur Ela’nın devam etmek istememesi üzerine siz bir hayal kırıklığı yaşamış mıydınız? ‘Afili Yalnızlık’a kadar olan süreç nasıl geçti?

Hayır, bir hayal kırıklığı yaşamadım çünkü Onur’un bırakacağını tahmin ediyordum. ‘6. Cadde’de tesadüfen kuruldu. Biz 9 Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde birkaç kişi ara sıra prova yapıyorduk. Benim en zevkle çaldığım dönem o dönemdir. Okulun bir etkinliği olduğunda bir isim uydurup çıkıyorduk sahneye. ‘Sing Your Song’ Yarışması’nın reklamını gördükten sonra ‘elimizde beste var, gidip grup olarak katılalım bakalım ne oluyor’ dedim. Bu gruptan sadece Onur’u kandırabildim ama bir insanın çok yetenekli olması, iyi müzisyen olması yetmiyor. Onur tüm bunları barındıran bir adam ama gerçekten çok istemek, birçok şeyden feragat edebilecek kadar istemek lazım. Biz gidip ‘Sing Your Song’a katıldık. O dönemde de sonrasında da birçok maddi manevi sıkıntı yaşadık. Ailelerimiz müziğe bu kadar vakit ayırmamızdan hoşnut değildi. Ben yarışmaya katıldığımız dönemde anlamıştım Onur’un bu ortamlara ait olmadığını. O da anlamıştı ama sırf beni yalnız bırakmamak adına bir süre daha devam etti. En sonunda ‘ben yapamıyorum, ne okula, ne işe, ne müziğe konsantre olamıyorum. Hepsini yarım yarım yapınca da hiçbiri beni mutlu etmiyor’ dedi. Ama ben hayal kırıklığı yaşamadım. Röportajlarda iki kişi olmaya alışmışım, zor bir soru geldiği zaman paslaşıyorduk. İlk röportajlarda bocaladım ama sonra alıştım.

‘6. Cadde’ dağıldıktan sonra siz aynı hızla şarkı sözü yazıp beste yapmaya devam ettiniz öyleyse.

Ben bu albümün parçalarını ‘6. Cadde’nin ikinci albümü için yazmaya başlamıştım. İlk albüm Universal ve Sıfırbir plak şirketi yok ama oranın iki ortağı da benim arkadaşımdı. Hadi Elazığ ve Haluk Kurosman. Ben İzmir’e döndüğümde onlar da Gergadan’ı kurdular. Grippin ve Manga ile çalışmalar yaptılar. Sony BMG ile çalışmaya başladılar. Ben hazır malzemeyle geldiğimde doğrudan işe koyulduk. Elimde bir demo ile kapı kapı dolaştığım bir dönem yaşamadığım için de çok şanslıydım.

‘6. Cadde’ albümü farklı tarzları barındıran bir albümdü. Bu albüm ise daha bütünlüklü…

‘6. Cadde’ albümünü bir ayda kaydetmiştik. 21 yaşındaydık. Muhtemelen 40 sene sonra da şu halim için de aynı şeyleri söyleyeceğim ama o zaman amatördük ve hiçbir şeyin farkında değildik. Stüdyo esnasında kalıcı albümlerin belirli bir ruh haline hitap eden albümler olduğuna ben uyandım ama iş işten geçmişti. Eldeki besteler de buna uygun değildi. Şarkı ne istiyorsa ona uygun bir düzenleme yaptık. Sonuçta birbirinden farklı tarzda on şarkı ortaya çıktı. Çocukluk albümü gibi bir şey. Böyle düşünmeye başladıktan sonra ben iyice abartıp albümün sosyal bütünlüklü olması gerektiğini düşündüm. Ki ‘Afili Yalnızlık’ böyle bir albüm.

Sosyal bütünlüklü derken neyi kastediyorsunuz?

Tema albümü, on tane şarkı var, onu da yalnızlıktan bahsediyor. Şarkılar kendi içinde, başlangıç, gelişme, sonuç diye ayrılıyor. Sözlere de dikkat ediyorsanız şarkıların birbiriyle bağlantılı olduğunu anlıyorsunuz. Albümü muhtemelen iki kere dinledikten sonra toplam hikayeyi kavrıyorsunuz.

Şiirleriniz de gitme – kalma – yalnızlık üçgeninde. Biraz depresif bir durum var.

Sanat tarihi, müzik, edebiyatta zaten çok mutlu anlarda üretilmiş pek bir şey yok. Melankolik ruh hali, insanları, ellerine kalem almaya yönlendiriyor. Ben öyle çok depresif bir insan değilim. Ortalamadan biraz daha melankolik olabilirim ama…

Şiirleri bestelemeyi düşündünüz mü?

Şiir ve şarkı sözünü ben mümkün mertebe ayırmaya çalışıyorum. Ayırmazsam zaten kısır döngü olur. Şiirin kendi içinde kriterleri var. Albümün sound bütünlüğü, sosyal bütünlüğü olduğu gibi şiirde de ses bütünlüğü, dil yaratma diye bir şey var. Dolayısıyla birebir bunu şarkı sözüne dönüştürürüm diye yazarsam şiirden uzaklaşmış olurum.

Şiir de ciddi ve iddialı olduğunuz bir alan yani.

Hatta, ortada kitap falan olmadığı için çok bir şey söylemek istemiyorum ama şiir daha çok ilerletebileceğim bir alan olabilir diye düşünüyorum.

Biraz gerilere gidersek. Isparta doğumlusunuz sonra Antalya’ya gelmişsiniz… Orada mı müziğe başladınız?

Isparta’da ilkokul yıllarımda bağlama çalıyordum. Annemlerin memuriyeti dolayısıyla Antalya’ya geldik. Burada ortaokul yıllarımda gitara başladım. Özenti yılları… Metal Müzik işbirliği ile yayınlanmıştı. Şimdi Sıfır Müzik diye grubu kurmuştuk. Dizlerimize kadar gelen siyah tişörtlerle dolaşıyorduk.

‘Sing Your Song’ yarışması bir dönüm noktası oldu sanırım.

Tabii. Yarışma vaad ettiği şeyleri yerine getirmedi ama Hadi Elazığ ve Haluk Kurosman’la tanışma imkanımız oldu. Bir sürü yeni grupla tanışmamıza vesile oldu. Bu anlamda bir dönüm noktası.

İnternette korsan şarkılarla bir sorun yaşıyorsun anladığım kadarıyla…

İnternet piyasası diye bir şey oluştu. ‘6. Cadde’ albümü plak şirketi kapandıktan sonra internetten keşfedildi. İzmir kafelerinde falan çalmaya başladı. Sonra İstanbul ve Ankara’ya sıçradı. Sonra geri dönüş yine internette oldu. Yoğun bir şekilde download edilmeye başlandı. ‘Afili Yalnızlık’ı bitirdikten sonra yayınlanmasını beklerken benim siteme ‘Belki Bir Gün Özlersin’i koyduk.

Bu şarkıya acayip talep oldu. Bu da albümün tutulacağının bir ön göstergesiydi. Böyle bir yararı oldu. Diğer yandan şu anda benim adım ve ‘Afili Yalnızlık’ adı altında bir sürü alakasız şey var. Örneğin biri “Belki Bir Gün Özlersin” in başındaki gitar ritmini almış, üzerine rap söylüyor, nakaratı bana bırakmış, sanki düet yapmışız gibi…

Son olarak, müzikte yeni bir nesil olarak, geleceği nasıl görüyorsunuz? Elektronik müziğin baskın olduğu bir dönemde akustik bir albümle patlama yaptınız…

Birçok akım ortaya çıkıyor, onları taşıyan çok iyi müzisyenler de var ama sonuçta beste kalıyor. En nihayetinde Bob Dylan hala var ve seviliyor. Veya Aşık Veysel her zaman dinleniyor. İstenildiği kadar bilgi toplumuna geçiş olsun, internet olsun, geriye kalan beste oluyor.

Emre Aydın’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 4. sayısında (Nisan – Mayıs 2007) yer aldı. Esra Okutan tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Emre Çayla çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.