bread

Özdemir Erdoğan: Kanser bitti konserler başlıyor

Özdemir Erdoğan ile geçirdiği yoğun tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuştuğu günlerde görüştük. Çok ağır bir tedaviden çıkan ve sesini kaybetme korkusu yaşayan yılların sanatçısı, büyük bir azim ve şevkle yeniden konserlere ve albüm çalışmalarına dönmüş durumda. Önümüzdeki aylarda bu çalışmaları zevkle dinleyebileceğiz.

26 Mayıs 2006’da Ankara İbn-i Sina Hastanesi’ne boynumdaki kisti göstermek amacıyla gittiğinde sağ bademciğinde habis bir tümör olduğunu öğrenen Özdemir Erdoğan ameliyatın ses tellerine zarar vereceği düşüncesiyle İstanbul’da farklı bir tedavi yöntemine başvurmuş. Florance Nightingale Hastanesi’nde Onkolog Musa Arslan’ın uyguladığı tedavi süresince burnundan sokulan bir boruyla beslenen ve bu arada 30 kilo veren Özdemir Erdoğan’ın tedavisi Eylül ayında başarıyla sonuçlanmış. Kontrolleri devam eden Özdemir Erdoğan yakında iki albüm projesiyle karşımızda olacak. (Yukarıdaki başlık da kendi isteğidir.)

Hastalığınız dolayısıyla artık şarkı söyleyememe ihtimaliniz belirdiğinde ne yaptınız?
Tedaviye başlamadan önce 26 Mayıs – 23 Haziran tarihleri arasında stüdyoya kapandım, çaldım, söyledim. Hatta bir albüm çalışması yaptım. Cengiz Özkan bağlama çaldı, ben gitar çaldım ve birlikte şarkı söyledik. Adı “Boyabat Pirinci” olan bu albüm iki ay içinde çıkacak. Sinop’a bağlı Boyabat’ın pirinci çok meşhurdur. Albüme ismini veren parçanın sözleri de kendisi Boyabatlı olan Mustafa Mutlu’ya ait: “Aşk bağının gülü olsan takmam seni başıma / Boyabat pirinci olsan katmam seni aşıma.”

Diğer albüm nasıl olacak?

‘Türk Cazında Alacakaranlıktakiler’ diye bir caz albümü yapıyorum. İsmet Sıral, Alaaddin Dali, Altan İrtel, İlter Yenişen, Nejat Çenderli gibi bu ülkede caz müziğin gelişmesine katkıda bulunmuş ve unutulmuş isimleri hatırlatmak benim görevim. Bu isimlerin eserlerinin yer aldığı bir caz albümü olacak. Çeşitli branşlarda müzik yapan bir müzisyenim. Mesela pop albümü “İkici Bahar” çok sattı. Hemen ardından ‘Özgün Caz Denemeleri’ adlı albümü yaptım. Hiç unutmuyorum Adana’da bir bayiim vardı, Rahmetli İzzet Akalın. Benden “Özgün Caz Denemeleri” için 600 sipariş verdi. Ben de gönderdim. 10 gün sonra 400 tanesi geri geldi. Yanında da ‘İkinci Bahar’dan sonra böyle albüm yapılır mı?’ diye sitem eden bir mektup. Benim hayatım hep böyle bir döngü ile geçti. Ama ‘Özgün Caz Denemeleri’ neredeyse 60 – 70 bin yaklaşan bir tiraj elde etti sırf ‘İkinci Bahar’ın ardından geldiği için. Mesela ‘Duyduk Duymadık Demeyin’i yaptım, o günün şartlarında 1 milyon tane 45’lik civarında bir büyük bir satış patlaması oldu. Ardından Selmi Andak’tan ‘Seni Bekliyorum’ 45’liği çıktı ancak bir senede 5000 tane sattı. Ben bir popüler olacak iş yapıyorum sonra ardından da kendi istediğime uygun bir iş yapıyorum. Hayatımda böyle bir denge var hep.

Biraz gerilere gidersek, müzik virüsü size nasıl bulaştı?

Benim ailem, çok eski bir bürokrat aile. Dedem, zamanının Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ın bürokratlarından. Eski İstanbullu. Böyle bir evde büyüdüm. İlk torun olarak, Galatasaray’da okuyup adam olmam bekleniyordu. Ama benim okumakla hiç alakam yoktu. Ben kendi hayal dünyam içinde müzikler yapayım, o zamanın sanatçılarını taklit edeyim derdindeydim. 1954 – 55 yıllarında Zeki Müren taklidi yapıyordum, dedemin kanı donuyordu. Mahalle sinemasına bir rock’n roll filmi geldiğinde 7 – 8 kere gidip o şarkıları ezberleyip taklit etmişimdir. 19 yaşında yedek subay olarak askerliğimi yaparken tesadüfen tanınmış bir caz basçısı olan Eray Turgay ile tanıştım. 15 yaşında babam bana bir gitar hediye etmişti, ritm gitar çalıyordum. Eray Turgay beni Arif Mardin ile tanıştırdı. Hatta ben böyle Paco de Lucia gibi çalamıyorum falan diye üzüldüğümü söyleyince o da dedi ki ‘Count Basie Orkestrası’nda sadece ritm tutan Freddie Green gibi gitarcılar var sen de öyle olabilirsin’ dedi. Ben ise klasik gitar dersleri aldım. Ama Denizli’de Eray Turgay’ın önüme koyduğu notaları hiç deşifre edemiyordum. Çok fazla caz bilen de yoktu o dönemde. Sevinç Teyz, Ayten Alpman şarkı söylüyorlardı. Altan İrtel, Nejat Çenderli gibi birkaç caz piyanisti vardı. Daha sonra çok başarılı tromboncu, şarkıcı İlter Yenişen ve İsmet Sıral ile birlikte yurt içinde ve dışında caz orkestralarında çaldım.

Cazdan Türk müziğine geçiş nasıl oldu?

Yani şimdi düşüyorum da benim İmam Hatip mezunu başbakanım, en sevdiği şarkı olarak ‘My Way’i söylüyor, peki George Bush niye ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ı bilmesin. Biz 1991 senesinde Amerika turnesindeydik. Tamamıyla siyahlardan oluşan bir dinleyici topluluğu vardı karşımızda. Kanuncum Ali İlikan bir Hüseyni taksim yaptı. Önce bir dinleyici, ardından bütün salon bağırmaya ayakta alkışlamaya başladı. O zaman anladım ki müziğin başka dili yok. Ben doğru yoldayım. Ve ben bu müziği bütün dünyaya tanıtacağım diye karar verdim. Benim aşağı yukarı 50 yıllık serüvenim de hep bu düşünce üzerine oldu. Ben bu memlekette Batı müziği nasıl icra olunur görsünler diye ‘Sahnelerden Canlı Kayıtlar’ diye bir albüm yaptım. Ama bütün hayatım boyunca sadece Batı müziği yapmam. Yurtdışındayken gördüm ki Coltrane bile alaturka çalmaya çalışıyor.

1974’de ‘Gurbet’ diye bir şarkı yaptınız ve TRT böyle şarkılar çalmamasına rağmen bunu çaldı. Siz farklı bir müzik kültüründen gelmenize rağmen nasıl Türk Halk Müziği’ni bu şekilde sindirip bunun mücadelesini yapabildiniz?

Gurbet’i 1971 senesinde yaptım. İkinci bestemdir. Kendi kendime düşündüm. Benden böyle bir Doğu ezgisi nasıl çıktı? diye. Sonradan buldum. Benim annem Ermeni. Evlendikten sonra Müslüman olmuş. Adı Mercedes iken Mesadet olarak değişmiş. Ben anneme sormuştum istersen seni Katolik mezarlığına gömeyim diye ama istememişti. Yok evladım ben Müslüman oldum derdi. Benim bu müziği sevmemde bu genetik kodların bir miktar rolü olabilir. Bu arada bir insanın kişiliğinin sadece genetik kodla meydana geldiğine tabii ki inanmıyorum. Ama demek ki az da olsa etkisi var. Annem piyanisti, Chopin, Bach falan çalardı. Ama aynı zamanda dedemin evinde Münir Nurettin Selçuk, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla’nın taş plakları da çalardı. Türk müziğine adapte olmakta hiç zorluk çekmedim. Halk müziği konusunda Mehmet Erenler ile çalıştım. Başlangıçta bağlamadaki perdelerin özel seslerini duyamıyordum. En nihayet dedim ki ‘Hocam siz şunları bir çalın da anlayayım. Gitarla onun söyleyişini notaya aldım. Baktım gitarda o ses yok. O zaman anladım ki bu bağlamanın sesi. Gitarı falan bıraktım tamamen hocayı takip ederek söylemeye başladı m. Sivas Türküsü ‘Ezim Ezim Eziliyor Yüreğim’, ‘Zülüf Dökülmüş Yüze’, ‘Elif Dedim Be Dedim’ bunlar halk müziğindeki en iddialı yorumlarım. Türk musikisi yorumlarımda da ‘Unutturamaz Seni Hiçbir şey, Unutulsam Da Ben’, ‘Körfezdeki Dalgın Suya Bir Bak Göreceksin’. Bunlar da iddialı olduğum yorumlar. Mesela ‘Kalamış’, ‘Dönülmez Akşamın Ufkundayım’ yorumlarımı herkes çok beğenir, ben beğenmem. İsmet Nedim’in ‘Agora Meyhanesi’nin birinci kısmını bence çok kötü okumuşum. Şimdi olsa daha iyi okurum.

Türkiye’de müziğin gelişmesinin önündeki engeller nedir sizce?

Biz bürokrasiyle çok mücadele ettik. Bu TRT Denetim Kurulu bizi çok fena törpülemiştir. Barış Manço, Fikret Kızılok, Cem Karaca da TRT denetim kurulundan çok çekmiştir. Yüreğimizi kuruttular bizim, bir kuşağı perişan ettiler. Şimdi TRT’de Türk müziği ve halk müziği topluluklarında piyano, bas da var gitar da var, ama bizim canımızı kuruttular bunu koyuncaya kadar. Türkiye’de müzikteki ilerleme denetim kurulları tarafından çok engellenmiştir.

Sizin bir de Eurovision maceranız oldu…

Ben sevdiğim insanlar dolayısıyla Eurovision’a katıldım. Yoksa katılmazdım çünkü yöntemlerini hiç tutmadım. Ama işin içinde Onno Tunç, Sezen Aksu, Ali Kocatepe vardı. Benim TRT yönetimi ile en kavgalı olduğum zamandı. Bizi bile bile 4. yaptılar. Ama o Eurovision’lardan günümüze kalan nadir parçalardan biridir ‘Küçük Bir Aşk Masalı’.

Özdemir Erdoğan’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 4. sayısında (Nisan – Mayıs 2007) yer aldı. Esra Okutan tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Melih Aydın çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.