bread

Sezen Cumhur Önal: Popta bir müzik şövalyesi

1964 yılında eline aldığı kalemi hiç bırakmayan, şarkı sözü yazarı, prodüktör ve sunucu kimlikleriyle karşımıza çıkan Sezen Cumhur Önal yıllar geçse de müzik dünyasındaki yerini koruyor.

Sezen Cumhur Önal’ı birkaç sayfaya sığdırmak zor. Dillere dolanan hangi aranjmanını söylesek, aldığı hangi ödüle yer versek, söz yazıp vererek meşhur ettiği hangi şarkıcıyı ansak?.. Çocukluğunu Müzik Yelpazesi’ni dinleyerek geçirmiş olanlar için ‘çikolata renkli şarkıcı’ cümlesinin bir eşi daha olabilir mi? Sezen Cumhur Önal, yıllar geçse de müzik dünyasındaki yerini koruyor. 35 yıl önce Türkçe sözlerini yazdığı parçalar hala ona ödüller kazandırıyor. Johnny Hollyday, Sacha Distel, Patricia Carli, Guy Marchand ve Theo Sarapo’nun seslendirdiği parçalar üzerine Türkçe sözler yazarak yerli şarkıcılara veren Önal’a, geçtiğimiz günlerde Ankara’da Fransız Büyükelçiliği’nde düzenlenen ödül töreniyle, Fransız Kültür Bakanı Renaud Donnedieu de Vabres tarafından verilen ‘Chevalier De l’Ordre Des Arts Et Des Lettres’ nişanı bunlardan biri. 2006 yılında da İtalyan Cumhurbaşkanı ‘Ordine della Stella della Solidarieta” nişanı ve “Cavaliere” unvanı vermişti. Bu nişanı Mina, Peppino Di Capri, Tony Cucchiara, Peppino Gagliardi, Elsa Quarta, Mario Zelinotti ve Luigi Tenco ile yaptığı çalışmalara borçlu. Sezen Cumhur Önal. Söz yazarı Sezen Cumhur Önal’ın ünlü Fransız şarkıcı Johnny Hallyday için 35 yıl önce yazdığı iki Türkçe parçanın bulunduğu plak ise bugün paylaşılamıyor. Figaro dergisinin haberine göre Paris’in ünlü müzayede salonunda satışa sunulan plak 15 bin Euro’ya alıcı buldu. Biraz geçmişe dönersek; Her şey Önal’ın Johnny Hallyday ve eşi Sylvie Vartan’la yıllar önce Paris’te tanışmalarıyla başlamıştı. Hollyday’e Türkçe şarkı yazmayı teklif eden Önal, olumlu yanıt alınca “Altın Yüzük” ve “Yeşil Gözleri İçin” adlı iki parça yazmıştı. Fransız sanatçı, Türkçe sözlü şarkıları seslendirdikten sonra plak şirketi Philips yetkilileri şaşırsalar da izleyiciden çok alkış almıştı. Sezen Cumhur, gençlik yıllarında bir yandan radyoda çalışıyor bir yandan gazetelerde müzik eleştirileri yazıyordu. 1964 yılında eline aldığı kalemi hiç bırakmadı. ‘Kime derler, sana derler benim sevgilim/Bir içim su, fidan boylum’ diye başladığı şarkı sözü yazarlığı aynı hızla hiç tükenmeden devam etti. Şarkı sözü yazarı, prodüktör ve sunucu kimlikleri birbirini besleyerek gelişti. Türk pop müziğine unutulmaz parçalar kazandırdı. Henüz 17 yaşındayken Kamuran Akkor’u üne kavuşturan ‘Aşk Eski Bir Yalan’, genç Nilüfer’in adını müzik dünyasına duyuran ‘Kalbim Bir Pusula’, Füsun Önal’ın seslendirdiği ‘Hatıralar Dile Gelince’, Selçuk Ural’ın söylediği ‘Rüyamda Seni Gördüm Dün Gece’, rahmetli Ertan Anapa’nı n sesinden hatırladığımız ‘Benim Bütün Dualarım Seninle’de onun imzası var. Efsane olmuş Berkant’a yazdığı şarkılar hala dillerde, ‘Evvel Zaman İçinde’, ‘Ah Kızlar’, ‘Bir içim su’. Süper star Ajda Pekkan’ın Yeşilçam Sineması’nda ‘Babamız Evleniyor’ adlı filmde dans ederek okuduğu ‘Kime Derler Sana Derler’ hala belleklerde. Pop müziğin duayeni Özdemir Erdoğan’ın ilk okuduğu şarkılar ‘Kim bilir’, Bahar Gelince’, ‘Duyduk Duymadık demeyin’ ve ‘Unutma Seni Bekliyorum’. Tüm bunlar, 45’lik plaklar döneminin en sevilen şarkıları arasında. Birçoğunun adına çevrilen filmlerde Yeşilçam’ın seçkin yıldızları, şarkıcı rolünde oynamışlardı. Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Çolpan İlhan, Hale Soygazi, Cüneyt Arkın, Sadri Alışık, Öztürk Serengil. Popüler müziğimizin tarihsel gelişimi içinde ‘aranjman’ diye adlandırılan, yabancı bestelere yazılan sözlerle ortaya çıkan bu modanın salgın halini aldığı günlerde, dönemin Türk Sanat Müziği yorumcuları da ‘çok sesli müziğe’ batının pop müziğine merak sardılar. Başta Zeki Müren olmak üzere Türk müziğinin yıldızları Gönül Akkor , Gönül Yazar, Nesrin Sipahi ve Orhan Şener, orkestra eşliğinde Sezen Cumhur Önal’ın yazdığı sözlerle başarılı Batı pop şarkıları seslendirdiler. Sezen Cumhur Önal ile dergimiz için bir sohbet gerçekleştirdik.

Müzik ve şarkılara ilginiz nasıl başladı?

Biz okumayı yazmayı seven bir kuşaktık. Ben İstanbul Liseleri Kültür Kolları başkanıydım. O zaman yaptığımız edebiyat matineleri çok önemliydi bizim için. Hayatımızın cazibe noktası edebiyat ve şiirdi, sanattı. Ben arkadaşlarımın edebiyat ödevlerini ve aşk mektuplarını yazarak harçlığımı çıkarırdım.

Bir çeşit Cyrano de Bergerac durumu yani…

Resmen. Bastır parayı yazayım derdim. Halit Ziya Uşaklıgil’in ‘Mai ve Siyah’ı üzerine bir ödev yapmıştım, benim dışımda herkes sıfır almıştı.

Sizin döneminizin şöyle bir şansı var galiba. Mesela Behçet Necatigil Kabataş Lisesi’nde hoca, Haldun Taner Galatasaray’da hoca…

Çok doğru söylüyorsunuz. Böyle insanlar kalmadı. Bugün popüler müzik varsa bunun eziyetini biz çektik. Müzik sektörü battı diyorlar. Öyle bir şey yok. Eğer müziğe ve söz yazarlığına önem verilirse sektör daha iyi günler görebilir. Biz müzik yazarlığını meslek haline getirdik. Nereden nereye geldik. Benim zamanımda da korsan vardı. Bugün Türkiye’de müzik yapılmıyor, şarkı yapılmıyor. Sanatçı kardeşlerimiz yaptıkları işin bir yerlerinde bir şeyin eksik olduğunu farkına varsınlar. Mesela İbrahim Tatlıses’i uluslararası arenada yabancı dillerde Türk bestelerini söylerken görmeyi umut ediyorum. Türkçe de söyleyebilir.

Neden olmuyor Sezen Bey? Sizin gibi öncü olacak biri olmadığı için mi?

Kimse bana bunları yap demedi. Biz kendimiz yaptık. Kendimizi keşfettik. Mesela ben bu işlere başladığım zaman, Avrupa’ya, dünyaya mesajlar, mektuplar yolladım. 500 tane yazdıysam 150’sine yanıt aldım. 150’sinden yola çıktım 70’e indi. Dünyanın en ünlü şarkıcılarına programlar yaptırdım. Muvaffak olmaya mecburdum.

Şu anda yapılan müzik arasında beğendikleriniz hiç yok mu?

Türkiye’de müzik yok derken, iyi bestekarlar yetişiyor. Mesela İsmail YK diye bir çocuk var, herkes çocuğun aleyhinde konuşuyor ama ben çok beğeniyorum. Satan plak iyi plaktır. Biz Yardımseverler Derneği değiliz. Yani ahlaki kurallar içinde, medyanın görsel zenginliğinden istifade etmeyi bilmeliler.

Yurt dışında yapılan müziklerde beğendikleriniz var mı?

Elbette. Adamlar kendi müziklerini yapıyorlar. George Michael’ın son albümü 9 milyon sattı dünyada. Orada yok mu Mp3 ve korsan? Türkiye’deki eğlence dünyası aklını başına toplamalı. Yakın zamanda çok güzel şeyler ortaya çıkacak. Bir defa çok iyi sesler var. Candan Erçetin, Funda Arar, Nilüfer, Yeşim Salkım… Biz kendi özelliklerini ve güzelliklerini göz ardı eden bir kuşak yaratmışız. 60’lı yıllarda rahmetli Fecri Ebcioğlu, rahmetli Aykut Sporel ve ben, bir dönemin gençlerinin çok sesli müziğe aşina olmaları için çok önemli katkılarda bulunduk. O zaman alay ediyorlardı, disc jokey’e ‘plağa binen’ diyorlardı. Şimdi herkes DJ. Bizim zamanımızda böyle bir meslek yoktu.

Aykut Sporel caz müziğe, Fecri Ebcioğlu Amerikan popuna, siz de daha Akdeniz, Avrupa müziğine yöneldiniz. Bu yönelme nasıl oldu?

Kendiliğinden oldu. Aykut Sporel aslında, İlhan Mimaroğlu’nun yeğenidir. Çok kültürlü bir aileden geliyordu. Fecri Amerika’ya gitti. Yabancı kanallardan o müziklere aşina oldu. Benim düştüğüm yol, şiirden geçiyordu. Mesela Jacques Brel’i çok severim. Fransız ve İtalyan ozanların aşka dönük mısraları beni hep etkilemiştir. Mesela ‘Les Feuilles Mortes’ parçası çok güzeldir. Melodisi çok iyi oturmuştur. Bir programda 18 kere çalmıştım.

Anılarınız ne durumda? Ne zaman okuyabileceğiz?

Yazmak zor. Şarkıcının birine bir şarkı yazmışım, bana haber vermeden bir bankaya satmış, bahar kampanyası yapmışlar. Ona gidip niye benim şarkımı verdin diye soramadı m bile. Çetin Altan ne diyor: ‘Gerçekleri yazamazsın’. Mesela Zeki Müren’e şarkı yazmıştım. Stüdyoda ‘aman’ dediler bu Zeki Müren sakın ha, sen yoksun, kaybol. Sonra telefon geldi, beni kapıda karşıladı. ‘Sezen Bey ben Batı Müziği bilmem bana öğreteceksiniz’ dedi. Birlikte kayıt yaptık. Sabaha karşı Tarabya Oteli’ni arayıp ‘akşam yaptığımız şarkıyı beğendiniz mi? diye sordu?’. Diğer bir hatıra; Berkant ile çalışıyoruz. Beyoğlu’nda Londra Bar’da Vasfı Uçaroğlu orkestrasıyla beraber 1 ay prova yaptık. Bir gün baktım Vasfi Bey sevgilisiyle birlikte gelmiş, Kamuran Akkor. ‘Kamuran’a da şarkı yapacağız’ dedi. ‘Ben onun bunun sevgilisine şarkı yazmam dedim’. ‘Aşık adam’ dediler. Bu bana söylenir mi ya? ‘Bir İçim Su’yu Berkant için yazmıştım ama Kamuran Akkor da söyledi. İki ay sonra bir telefon, Gönül Yazar. ‘Burada bir kız var uvertür, benden çok alkış alıyor. Ben de aranjman okuyacağım geliyorum’ dedi.

Aranjman yapılmasını yurt dışında görmüş müydünüz?

Tabii dünyada böyle bir akım vardı. Radyolar, televizyonlar, birinci kanallarında kendi dillerinde şarkılar çalıp söylüyorlardı. Ama bizde Los Machucambos şarkılar deyip dakikalarca çalınıyordu. Ben bu şarkılar niye Türkçe olmasın diye düşündüm. Ama Türkçe olması için bir emek lazım. Öyle kolay değil. Bizim zamanımızda şarkılar satıyordu. Onların sözü sözdü, müzikleri, çok güzel bestelerdi. Büyük bir avantaj yakalamıştık onu da iyi kullandık diye düşünüyorum. Umarım ilerde bundan istifade ederler. Şu anda sektördekiler toplumun ne istediğinin farkında değiller. Ver parayı istediğini yap. Türkiye’de müziğin gerilemesine neden olanlar, doğrudan doğruya prodüktörler, yapımcılar. ‘Yapıyorsun satmıyor, halk almıyor, halk zevksiz, kopya var, mp3 var’ diyorlar. Şarkı var mı? Yok!

Zaten satan albümlerde eskilerinin yeniden yorumları.

Şimdi bir takım insanlar eski şarkıları yeniden çıkarıyorlar. O da zor. En fazla 2000-10.000 satar. Yazık yani. Bu iletişim çağında, dünyanın en verimli piyasası iş yapamıyor.

Sezen Cumhur Önal’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 5. sayısında (Temmuz – Ağustos 2007) yer aldı. Esra Okutan, Taner Koçak ve Aydan Çelik tarafından gerçekleştirilen röportajın fotoğraflarını Sinan Kesgin çekti. Nostaljik görüntüler ise Sezen Cumhur Önal’ın arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır’a ait.