bread

Kredi kartı bilinçli kullanılmalı

VİSA Europe Bölge Genel Müdürü Berna Ülman ’83, temassız kartların kullanımının daha da yaygınlaşacağını söylerken bilinçli kullanımın önemine dikkat çekiyor.

Altı senedir Visa Türkiye Genel Müdürlüğünü yürüten Üsküdar Amerikan Lisesi mezunu Berna Ülman, geçtiğimiz sene bölgesine İsrail ve Romanya’nın da eklenmesiyle Visa Europe Bölge Genel Müdürü oldu. Kendisiyle ülkemizdeki kredi kartı kullanım alışkanlıklarını, doğruları yanlışları ve bu alandaki yenilikleri konuştuk.

Okul yıllarınızı ve bu göreve gelene kadarki kariyer öykünüzü kısaca dinleyebilir miyiz?

1983 yılında Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne girdim. 1987 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdim. Üniversitedeyken eşimle tanıştık, evlenip 1987 yılında beraberce Amerika’ya gittik. Amerika’da okul ve iş dönemimiz oldu; sekiz sene Amerika’da yaşadık. Ben ilk iş hayatıma Dünya Ticaret Merkezi’nde bir Japon bankasında başladım. Ama baktık ki mastır yapmadan bu iş olmayacak bunun üzerine University of Tennessee’den finans üzerine MBA derecemi aldım. Daha sonra orada bir süre daha kaldık. Danışman olarak çalıştım, sonra oğlumuz oldu. Zaten oğlumuz olmadan önce de her zaman Türkiye’ye dönmeyi düşünüyorduk. O’nun doğumu, süreci daha da hızlandırdı ve 1995 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Döndükten sonra Koç Finans’ta çalışmaya başladım. Koç Finans o dönem Türkiye’nin ilk tüketici finansman şirketiydi ve çok genç, dinamik bir ekiple beraber çok güzel projelere, çok güzel çalışmalara imza attık. Orada Sistem Planlama Müdürlüğü yaptım. Kredi kartı dünyasıyla aslında orada tanıştım ama orada uygulanan kapalı çevrimli kart uygulamasıydı. 2000 yılında Üye İlişkilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak çok güzel projelere, çok güzel çalışmalara Visa’da göreve başladım.  2004 yılında da Genel Müdürlüğe terfi ettim. Geçtiğimiz sene de bölgem genişledi. Türkiye’nin yanı sıra Romanya ve İsrail de bölgeme dâhil edildi. Şimdi Visa Europe’ta Bölge Genel Müdürü olarak görev yapıyorum

Yaklaşık 6 senedir Visa Türkiye Genel Müdürlüğü görevini yürütüyorsunuz. Sizce kredi kartı kullanımı ekonomi ve kişisel kullanım açısından neden bu kadar önemli?

Kredi kartı gerçekten ekonomiler açısından son derece önemli bir ürün. Çünkü bir kartla alışveriş yaptığınız zaman nakit para el değiştirmiyor, elektronik bir ödeme gerçekleşiyor. Sizin aslında fonunuz bankada duruyor ve banka bu parayı kredi olarak ilgili ekonomik oyunculara yönlendirme şansına sahip oluyor. Bu anlamda hem kredi kartının hem de banka kartının büyümeye ve ekonomik çevrime çok önemli  katkısı var. Bu, kayıt içi bir işlem olarak gerçekleştiği için kayıt dışı ile mücadelede de çok önemli bir araç. Türkiye’deki kartlı sistemin ekonomideki yerine baktığımızda, özel tüketim harcamalarının  %25’inin kartlarla gerçekleştiğini görüyoruz, ki bu aslında son derece önemli bir oran. Yani özel harcamanın dörtte biri kartla gerçekleşiyor. Tabi bu bardağın dolu tarafı. Bardağın boş tarafında da harcamaların %75’i hâlâ nakitle gerçekleşiyor. Biz dolayısıyla şu anda nakitten pay almaya çalışıyoruz. Başka ülkelerde mesela çek kullanan ülkelerde, aynı zamanda çeki de hedefliyoruz. Biz çek sürecini “by-pass” etmiş bir ülke olduğumuz için Türkiye’de çekten pay almak gibi bir durum söz konusu değil. Bu, işin makro tarafı. Mikro tarafına baktığımızda ise tüketici açısından kredi kartı kullanmak bir hızdır, kolaylıktır, fonlara kolay erişimdir.

Kredi kartı kullanım sayısı bakımından Avrupa’da birinciyiz sanırım. Türkiye’deki bu hızlı adaptasyonu nasıl buluyorsunuz?

İngiltere’den sonra ikinciyiz aslında. Türkiye’nin kartla tanıştığı ortam son derece enflasyonist bir ortamdı ve Türk tüketicisi hakikaten paranın zaman değerini çok iyi bilen bir tüketici. İngiltere’de sokaktaki adam, paranın zaman değeri konusunda, finansal analizler konusunda bizim sokaktaki adamımız kadar yetkin değildir. Biz yıllarca yüksek enflasyonda yaşadık ve bu becerilerimizi geliştirmek durumunda kaldık. Dolayısıyla kredi kartı bence Türkiye’de bu nedenle çok hızlı kabul edildi, çünkü harcamanızı yapıyorsunuz ve belli bir süre sonra ödüyorsunuz. Hatırlıyorsunuzdur, bir gün bile paramızı boş bırakmıyorduk, yani paramız cari hesabımızda durmasın, döviz alalım, fona yatıralım falan diyorduk. Dolayısıyla o dönemde kredi kartı çok cazip geldi. Aynı zamanda işyeri tarafından da bu durum çok cazip bulundu. Dolayısıyla üye işyerinin de satış potansiyelini arttıran bir ürün, ekonomiyi canlandıran bir ürünbu nedenle Türkiye’deki hızlı adaptasyonu doğal buluyorum.

Kredi kartını doğru kullanıyor muyuz peki?

Bankalarımızın bize yaptıkları raporlamalara göre kredi kartı kullanıcılarının %5’inin gecikme dönemi içerisinde yeraldıklarını görüyoruz. Tablo çok kötü değil fakat tabi ki bilinç anlamında gidilecek çok yolumuz var. Bilinçli kullanım son derece önemlidir.  Kart bir ödeme aracıdır, yani bu şekilde kullanılması gereken bir üründür. O kartın geri ödemesinin yapılacağının bilinmesi, farkında olunması, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak gibi son derece temel hayat becerilerinin üzerine kurgulanması gereken bir üründür. Türkiye’de bunun tablosunu çıkaracak olursak; insanların %95’inin kartını gecikmesiz kullandığını görüyoruz.

Kredi kartı kullanımı ve internet alışverişlerinin güvenliği için neler yapılıyor?

Internette, bazı sitelerde rastlıyorsunuzdur belki, Verified by Visa diye, sizi internette doğrulama üzerine kurulu bir protokolümüz var. Verified by Visa, internet üzerinden kredi kartı ve banka kartıyla yapılan alışveriş işlemlerinin güvenliğinin artırılması için geliştirilmiş bir sistemdir, bu çözüm ile hem kart sahipleri hem de üye işyerleri sahtekarlıklara karşı güvence altına alınmıştır.  Bankalar birkaç yıldır bu işin mutfağını hazırlıyorlar:  bu protokolü teknik olarak geliştiriyorlar, kart hamillerine, üye iş yerlerine konuyu anlatıyorlar. Şimdi önemli olan bu özelliği kullanan kart hamiliyle yine aynı özelliği kullanan üye iş yerlerinin buluşmaya başlaması. Kartınızda bu özellik olabilir ama o üye işyerinde olmayabilir. Bu buluşma yavaş yavaş gerçekleşmeye başladı ve giderek ivme kazanacaktır.  Kart dünyası biraz böyledir, yaptığınız bir yeniliği iki tarafta da dağıtabilmeniz gerekiyor; ancak o zaman buluşma gerçekleşiyor. Mesela çipte de öyleydi. Kartlarda çip vardı ama okuyucu yoktu. Okuyucu vardı ama çip yoktu ama bir gün geldi okuyucular da kartlar da yeterince çoğaldı ve ikisi buluştu. Şimdi internette de o süreci yaşıyoruz. Biraz zaman alacak ama gerçekleşmesi yakın.

Kredi kartı kullanımında gelecekte bizi ne gibi yenilikler bekliyor? Bir gün ekmeği bile temassız kartlarla para kullanmadan yapacağız demişsiniz. Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

Temassız kartların kullanılması için öncelikli olarak bir güvenlik altyapısının, sonrasında da kullanımın uluslararası işlerliğinin sağlanması gerekiyordu. Aynı standartlarda tüm bankalar, tüm üye iş yerleri, tüm kartlar buluşmalıydı. Geçtiğimiz sene bu noktaya gelinerek işlerlik konusu halledildi. O dönemden itibaren temassız kartlarda büyük bir ivme yakalandı. Artık bankalar hız gerektiren işlemleri beklemeksizin gerçekleştirebilen bu ürünü yavaş yavaş hayata alıyorlar. Bugün itibariyle bizim hayata geçmiş dört, proje aşamasında olan altı-yedi tane ürünümüz var. Bunların hepsini önümüzdeki dönem birer birer göreceğiz.

Kartların temassız kullanılabilme özelliğinin olup olmadığı nasıl anlaşılıyor?

Kartların üstünde bir anten işareti bulunuyor. Bu 35 liranın altındaki işlemlerde kartınız temassız olarak kullanılabilir demek. Şu anda Visa sistemiyle işleyen temassız kartlar arasında Deniz Bank’ın Sea and Miles’ı, Maksimum Aktif Kart İş Bankası, Bank Asya’nın Dıt Kartı, Ziraat Bankası’nın kartları var. Bir de Denizbank ve Fenerbahçe ile gerçekleştirdiğimiz bir stat uygulaması var. Daha önce hep taraftar kartları vardı ama statda erişimi de sağlayacak yani kombine özelliğiyle ödeme özelliği birleşmiş olan bir kart yoktu. Şimdi bu kombine kart temassız bir kartta birleşiyor.

Kriz kredi kartı kullanımını etkiledi mi?

Kredi kartı kullanımını kriz etkiledi tabi ki. Son 6 aydır kullanıma baktığımızda durağan hatta bazı aylarda negatif büyümeler görüyoruz. Ufak oranlarda da olsa hafif mevsimsellikler de oluyor. Fakat çok büyük bir düşüş diyemeyiz. Son 6 ayda bir durgunluk, bir yavaşlama var, ama yine de kart işi diğer işlere göre biraz daha şanslı bir sektör. Çünkü gerçekten biraz önce dediğim gibi biz nakitten pay almaya çalışıyoruz yani ne olursa olsun tüketim kısılabilir, harcamalarda belli bir düşüş yaşanabilir ama hala ciddi oranda bizim pay alabileceğimiz bir nakit harcama gerçekleşiyor. Mesela temassız kartlarla eskiden kartla yapılmayan nakitle yapılan ekmek, gazete vesaire gibi alışverişleri çekme şansımız olabilir. Bu yüzden biz biraz daha şanslı bir sektördeyiz ama ne olursa olsun hepimiz aynı gemideyiz yani büyüme oranlarının düşmesi, tüketimin düşmesi hepimizi etkiliyor.

Okul yıllarına geri dönersek Üsküdar Amerikan Lisesi’ndeki yıllarınızı nasıl hatırlıyorsunuz?

Ben yatılı okudum. O yüzden rüya gibi hatırlıyorum o yılları gerçekten. Ve kendimi çok şanslı görüyorum. O yıllardaki kurulan dostluklar bir daha kurulamıyor. Aradan yıllar geçse de tekrar biraraya geldiğimizde sanki dün ayrılmışız, sanki yaş olarak hâlâ ergenlik çağındaymışız gibi hissediyoruz. O yıllara dönmek bizi çok mutlu ediyor. Bu çok çok değerli bir şey ve insan yıllar geçtikçe bunun değerini daha da anlıyor. Benim oğlum da şu an Üsküdar Amerikan Lisesi’ne gidiyor. O da çok memnun okulundan ama ben keşke yatılılık devam etseydi diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin dört bir yanından gelen insanlar çok güzel bir arkadaşlık ve eğitim paylaşıyorlar. Mesela ben Edirne’den gelmiştim, bir sürü arkadaşımız, başka şehirlerden gelmişlerdi. Bu, bir okul için çok büyük bir zenginliktir. Sanırım şu an böyle çalışmalar var, bunları çok olumlu buluyorum.

En çok neyi özlüyorsunuz okulunuzda?

Ben daha çok işin sosyal tarafını özlüyorum işte yatakhane de ışıklar sönmüş ve sohbet ediyoruz hani o çok temel şeyler, basit, çok saf ve güzel.  Mesela ben sabahları bir türlü kalkamazdım ve dersler 8.30’da başlardı, ben saat 8.15’te falan uyanırdım. Arkadaşlarım bana yemekhaneden üzerine yağ ve reçel sürülmüş ekmek getirirlerdi onu yer, aşağıya inerdim.

Şimdi kalkabiliyor musunuz peki?

İtiraf etmem gerekiyorsa değişen çok fazla bir şey yok bu konuda. Allahtan şanslıyım, işim İngiltere ile dolayısıyla iki saat oradan kazanıyorum.

Şimdi sınıf arkadaşlarınızla görüşüyor musunuz ?

Tabi tabi. Hemen hemen her ay bir buluşma düzenleniyor, herkes gibi ben de hepsine katılmaya çaba gösteriyorum.  Ama bazıları seyahatlere  denk geliyor, o zaman katılamıyorum tabii.  Yine de ortalama 2-3 ayda bir arkadaşlarımla görüştüğümü söyleyebilirim. Ama bu bence sıklığın ötesinde bir şey; dediğim gibi, yıllarca görmüyorsunuz ondan sonra görüyorsunuz gene aynı yerden devam ediyorsunuz.

Okulunuzun size kazandırdıklarından bahsedersek?

İngilizce konusunda çok iyi yetiştirildik. Biz 90 kişiydik hazırlıkta ve 90 kişinin 75’ini ikmale bırakmışlardı. Bize bir ay daha İngilizce çalıştırmışlardı. Sabah kalkar, “vocabulary” ezberliye ezberliye İngilizce çalışırdık. Şimdi oğlumda da aynı şeyi görüyorum. İngilizce’yi çok iyi öğretme prensibi hâlâ devam ediyor. Günlük hayatta kullanılmayan, ancak ağır metinlerde karşınıza çıkacak kelimeleri bilebiliyoruz. Bu önemli bir şey. Bir de sahiplenmeyi, gerçekten bir işi bitirmeyi, nasıl çözüm üretebiliri öğrendik. Ben her ikisi için de müteşekkirim. Aslında bir sürü şey için müteşekkirim ama herhalde bunlar ön plana çıkıyordur.

Visa yönetiminde sizin gibi bir Amerikan okulu mezunu daha var. Nur Öztin Kurak. İş hayatında bir ACI’li ile çalışmak neler kazandırıyor? Okulunuzun size vermiş olduğu değer ve özellikleri iş hayatında tanıştığınız kişilerde de gözlemleyebiliyor musunuz?

Nur bizim ülke direktörümüz yani Türkiye direktörü. Nur’la biz 2000 yılında aynı dönemde Visa’ya başladık. Ve ben Nur’la tanıştığımda bana iş yapma stili anlamında bu kadar benzeyen bir insan var mıymış diye şaşırdığımı hatırlıyorum. Gerçekten ortak çok yanımız var.  Daha önce iş hayatımda hiç böylesi denk gelmemişti. Nur’la birlikte çalışmak bu nedenle çok keyifli, son derece uyum içindeyiz.

Okurken sizin diğer Amerikan Okullarıyla ilişkileriniz ne boyutta idi? SEV’in üç okul mezunlarını buluşturan 40. yıl etkinlikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

O dönemde bizim İzmir Amerikan’la çok olmasa bile Tarsus Amerikan’la ortak aktivitelerimiz olurdu. İzmir Amerikan’a da bir yakınlık duyuyorum tabii ki, kayınvalidem de İzmir Amerikan’lı bu arada.  Mesela geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyorum, oğlunu Tarsus Amerikan’a yatılı göndermiş.  Tarsus Amerikan’ın yıllar içinde nasıl geliştiğine dair bir fikrim yoktu ama ona rağmen inanılmaz sıcak baktım bu gelişmeye. Demek ki bir sıcaklığımız, bir yakınlığımız var. SEV’in WOW’da yapılan 40. Yıl  kutlaması bu açıdan çok önemliydi. Çünkü bu birlikteliğin altını çizdi. Ben mesela “ aaa, o da bizdenmiş, bu da mı bizim okullardanmış” dedim. Bu nedenle 40. yıl çalışmaları ve bu dergi çalışması için SEV’i tebrik ediyorum.  Bizim için önemli olan, değerleri sahiplenmemiz, dile getirmemiz. Oğlum gibi SEV okullarımızda  okuyan diğer çocuklarımızın da yolunu belirlemek, bir geleneği devam ettirmek açısından çok önemlidir.

VİSA Europe Bölge Genel Müdürü Berna Ülman’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) için üretilen “Buluşma” dergisinin 1. sayısında (Mayıs 2009) yer aldı. Bu dergideki söyleşiler, Türkşan Karatekin, Şebnem Akçıl ve Leyla Keskiner tarafından gerçekleştirildi. Fotoğrafları Sinan Kesgin ve Yüksel Altıntop çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Nur Ayman Çakmak tarafından yapıldı.