bread

Nefes: Gerçek bir mucize

Nefes Eğitmeni ve Yaşam Koçu Nevşah Fidan Turan (ACI 92), insanların yaşamlarını değiştirebilmeleri, daha sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebilmeleri için en güçlü anahtar olan “nefes”in  yeniden keşfedilmesi gereken bir mucize olduğunu söylüyor.

İzmir Amerikan Koleji’nden 1992 yılında mezun olan Nevşah Fidan Turan (ACI ’92), İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra Türkiye ve Amerika’da uzun yıllar nefes, yoga ve meditasyon eğitimlerine devam etmiş. Nefesin önemini kavradıktan sonra araştırmalarını bu konuya yönlendirdiğini söyleyen Nevşah Fidan Turan ile “nefes”in önemini, NFS Master Akademi’nin ortaya çıkışını ve okul yıllarını konuştuk.

NFS Master Akademisi olarak neler yapıyorsunuz?

Türkiye’nin sadece nefesle ilgili çalışan ve doğal nefes alma çalışmaları yapan tek grubuyuz. Yaklaşık 30 kişilik bir ekibiz. 10 kişi benim gibi nefes eğitmeni, 20 – 25 kişi de nefes koçu, ancak bu arkadaşların bir kısmı şehir dışında çünkü başka şehirlerde de çalışmalar yürütüyoruz. Elbette bu konuda birçok çalışma yapılıyor ama yalnızca nefes açmaya yönelik çalışan ve koçluk yapan tek yer burası. Doğal olarak çalışmalarımız nefes odaklı oluyor. Bunun ne olduğunu merak eden biri ne yaptığımızı görmek için tanıtım çalışmalarımıza geliyor. Her perşembe saat 19:00’da ve her cumartesi 12:00’de bir giriş çalışması yapılıyor. Hem bir – bir buçuk saatlik bir tanıtım yapıyoruz hem de ardından bir saatlik seans veriyoruz. Dolayısıyla nefesin ne olduğu ve hayatımızı nasıl etkilediği konusunda bilgi sahibi olabiliyorsunuz. O çalışmalarda ayrıca herkesin bire bir nefesi de analiz edilerek geri bildirim veriliyor. Mesela “kişiye nefesinizdeki limitler bunlar, sizin zihninizde de bu tarz limitlere yol açmış ve bu limitler de sizin hayatta böyle tecrübeler yaşamanıza neden olmuş” şeklinde açıklamalar yapıyoruz. Yani hiç tanımadığımız bir insanın bile sadece nefesini analiz ederek onun hayatıyla ilgili her şeyi anlatabiliyoruz. Bir yerde çok önemli bir rahatsızlığı mı var, kalp krizi riski mi taşıyor, hayat ona sert mi davranıyor, kimsenin desteğini alamıyor mu ya da istekleri olmuyor mu gibi bir sürü durumu analiz edebiliyoruz. Bunların hepsini çözümlemek mümkün çünkü hepsinin kökeni aslında limitleyici nefes alışkanlıkları.

Doğal nefes alma çalışmaları bu problemleri nasıl etkiliyor?

Bugün bakıldığında 40’ın üzerinde anaerobik yani oksijenli ortamda bulunamayan hastalıklar var. Fiziksel olarak aynı anda bir hücrenin içinde hem oksijenin hem de bu tip hastalıkların olması mümkün değil. Bunların en önemlisi kanser, özellikle de lösemi. Bütün hücresel, genetik ve psikosomatik hastalıklar o hücrenin içinde yeteri kadar oksijen olmamasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla hücrelere yeniden oksijen pompalandığında öncelikle fiziksel olarak vücut kendine gelmeye ve güçlenmeye başlıyor. Eğer hastalık çok ileri seviyedeyse ilgili tıbbi muameleyle birlikte devam ediyor ama nefes açıldıktan sonra sistem inanılmaz şekilde güçleniyor, canlanıyor ve hücre yenilenme hızı artıyor. Tüm nefes tıkanıklıklarının vücuda fiziksel ve zihinsel zarar verdiğini biliyoruz, dolayısıyla bunu çözdüğümüz anda öncelikle zihin dinginleşiyor ve insan kendini duygusal olarak çok daha iyi hissetmeye başlıyor. Bunun yanı sıra fiziksel, bedene de yansıyan çok olumlu değişikliler oluyor. Nefes bize göre bir mucize. İnsanların yaşamını değiştirebilmesi için daha sağlıklı, huzurlu ve mutlu hayatlar için elimizdeki en güçlü anahtar. O nedenle doğru kullanıldığı zaman çok güzel sonuçlar doğuruyor.

Nefes açma tekniklerinin yogayla ilişkisi var mı?

Yogayla hiç ilgisi olmadığını söyleyebilirim. Dünyanın her yerinde farklı alanlarda kullanılan birçok nefes türü var. Mesela yogada kullanılan pranayama nefesi, psikoterapi metotlarında psikologların kullandığı farklı nefesler ya da holotropik nefes akımı adı verilen ve bizimkine biraz benzeyen bir nefes çeşidi var. Bunların dışında holistik nefes çeşitleri de söz konusu; bu da “whole” kelimesinden yani bütünsellikten geliyor ki bizim sistemimize daha yakın. Bunun gibi “yeniden doğum nefesi” denen bir nefes şekli var. Doğum travmasını dönüştürmek için yine psikologlar tarafından daha sık kullanılıyor. Bu şekilde birçok nefes tekniği ve metodu uygulanıyor. Ancak biz bildiğimiz bütün teknikleri ve metotları sadece nefesi açmak ve nefesi en doğal haline getirmek için kullanıyoruz. Mesela yogadaki birçok nefes, stresi yenmek veya dengede tutmak için kullanılırken bizim ilk etaptaki amacımız insanı dengede ve huzurlu tutmak değil. Amacımız hücresel seviyedeki bütün huzursuzluğu yüzeye çıkarmak yani bir arınma gerçekleştirmek. O yüzden seansların 15-20 dakikası boyunca kendinizi fevkalade huzursuz da hissedebilirsiniz. Doğal nefesin hepsinden daha etkili olduğunu gördüğümüz için aslında biz çalışmalarımızda teknik kullanmaktan ziyade karşımızdakini bütün tekniklerin dışına çıkararak doğal nefese yönlendiriyoruz.

İnsanları buraya getiren ne oluyor ve bu eğitimi aldıktan sonra neler hissediyorlar?

İnsanlar buraya birbirlerinden duyarak geliyor, kursumuza katılıyor, memnun kalıyor ve sonra da Mucize Kursu’nu başkalarına tavsiye ediyorlar. Genel olarak seminerler bu şekilde ilerliyor. Mucize Kursu sonrasında çok büyük değişimler oluyor, çünkü nefes ne kadar limitliyse insanların hayatında da o kadar limitler oluyor. İnsanların nefes alışkanlıkları nedeniyle yıllar yılı biriktirdikleri şeyler, söyleyemedikleri durumlar, insanlarla kurdukları ilişkilerdeki birtakım tıkanıklıklar nefes açıldığı andan itibaren bir çözülme evresine giriyor. İnsanlar bir sürece giriyorlar ve bakıyorlar ki her şey yavaş yavaş istedikleri gibi olmaya başlıyor. Hayat daha huzurlu, daha sakin, daha güzel bir hal alıyor. Onlardaki bu değişim sadece için için yaşanan bir durum değil, dışarıdan da kolaylıkla gözlemlenebildiği için çevresindekiler de değişimin nasıl başladığını merak ediyor ve buraya geliyorlar.

Siz bu alanla nasıl tanıştınız?

Ben mimarlık okurken hatta okumadan önce de bu tip ruhani ve metafizikle ilgili kitaplar okuyordum; insan psikolojisiyle çok ilgiliydim. Neden böyle hissediyoruz, neden böyle düşünüyoruz ya da hayatımız niye böyle gibi her şeyi sorgulayan, araştıran bir yapım vardı. Mimarlığı insan psikolojisiyle birleştirerek gittim hep. Zamanla bu konulara ilgim çok arttı çünkü sadece dizayndan ibaret bir mimarlık yapmak istemiyordum. O nedenle mesleğimi çok kısa bir süre sürdürdüm. Daha sonra kendi kendime yoga ve meditasyon yapmaya başladım. Ardından yurt dışında eğitimler aldım. Farklı birkaç yoga okulundan mezunum, meditasyon uzmanı oldum. Sonra nefesin öneminin farkına varmaya ve nefesi araştırmaya başladım. Değişik nefes çeşitlerini gördüm ve “transformal nefes”i keşfettim. Doğal nefese en yakın sistemlerden biri. Bu nefesin, nefes koçluğu eğitimleri ve nefes eğitmenliği eğitimlerini alarak Türkiye temsilcisi oldum. Türkiye’de üç-dört yıl kadar bunun eğitimlerini verdim. Sonrasında yurtiçinde ve yurtdışında bu işin profesyoneli birçok nefes uzmanı ve terapistin de desteğiyle sadece doğal nefes çalışmalarına yönlendiren bir sistem kurmaya karar verdik. 2007 yılında NFS Master Akademisi ortaya bu şekilde çıktı. Akademinin çalışmaları tüm Türkiye’de devam ediyor.

Okul yıllarınıza dönecek olursak o dönemden biraz söz eder misiniz?

İzmir Amerikan Koleji’nden 1992 yılında mezun oldum yani son kız mezunlardanım. Okul yılları çok değişik ve güzeldi. Okulda en çok voleybol oynuyordum. Dersler haricindeki zamanımın tamamına yakını voleybolla geçiyordu. Zaten bir taraftan okulda takım kaptanıydım diğer taraftan da Karşıyaka Spor Kulübü’nün yıldız takımında oynuyordum. Kız kıza okuduğumuz için sanırım çok farklı bir bağ vardı aramızda. Lise yıllarım için hayatımın en güzel yıllarıydı diyebilirim.

Okul üzerinizde ne gibi etkiler yarattı?

Sadece ben değil İzmir Amerikan ya da Üsküdar Amerikan’da okuyan yakın arkadaşlarımla da konuştuğumuzda vardığımız ortak bir nokta var: Diğer okullara nazaran bu okullarda fevkalade kendine güven ve cesaret verilmiş bizlere. Mesela bir yere girdiğinizde birinin yanına gidip konuşmaktan, kendini tanıtmaktan ya da topluluk önüne çıkıp konuşma yapmaktan çekinmezdik hiç. Ne yaptılarsa ya da nasıl yaptılarsa o okulda bize çok ciddi bir özgüven aşıladılar. Bunun yanı sıra bütün arkadaşlarımda gördüğüm bir şey daha var; “doğallık”. Etrafa baktığımızda, olduğu gibi görünmekten çekinen, korkan ve farklı görünmeye çalışan çok insan var. Bizim okul mezunlarımız çok doğal, çok kendileri gibi ve kendi isteklerinin arkasında duran kişiler olmuşlar, bunu gözlemliyorum. Tahmin ediyorum ki bu durum bize her zaman kendimizi ifade etme fırsatı verildiği için oldu. Cesur adımlar atıp farklı şeyler yapabiliyoruz.

Yeni projeleriniz var mı?

Evet, hiç durmadan devam ediyor zaten projeler. Şimdi yeni eğitmenlerimle birlikte üzerinde durmak istediğimiz birkaç sistem var. Bunlardan biri “Dişi Enerji”. Özellikle Türkiye’deki kadınların dişi enerjisi çok sabote ediliyor. Dişi enerjisi derken burada özellikle son yıllarda modern toplumlarda ve büyük kentlerde kadınların dişiliğinin gittikçe kaybolmasından söz ediyorum. Yani o çok hassas, alıcı ve sakin kadınlar gitti ve erkek gibi kadınlar gelmeye başladı. O noktada toplumda dişi enerjide çok büyük bir tıkanma var ve bu yeni nesilleri de etkiliyor. Bu, özellikle nefesle birlikte kadınlarda çözülebilecek bir durum. Bunun üzerine “Kadın ve Aşk” diye bir eğitim düzenlemeye başladık. Diğer bir projemiz ilişkiler üzerine. Daha önce birçok terapi eğitimine katılmış ve o konuda uzmanlaşmış bir arkadaşla insan ilişkileri, iş ilişkileri gibi her tür ilişkinin üzerine çalışmalar planlıyoruz. Türkiye çapında da yayılmaya başladık; İzmir, Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, Mersin ve Adana gibi yaklaşık 13-14 yerde kurslar yapılıyor. Sonrasında da “Mucize Kursu” veriliyor.

Üzerinde durduğum projelerden biri de nefesin öneminin herkes tarafından algılanmasını sağlamak için insanlarla biraz daha bire bir çalışabilmek. Bunun için halka açık bir etkinlik düzenlemeyi düşünüyorum. Bir ya da iki günlük gruplar halinde yapabileceğimiz bir çalışmayla konuyu halka tanıtmak istiyorum.

Nevşah Fidan Turan’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) için üretilen “Buluşma” dergisinin 4. sayısında (Nisan 2010) yer aldı. Türkşan Karatekin tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğrafları Sinan Kesgin tarafından çekildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Orçun Peköz tarafından yapıldı.