bread

Güzel fikir: Home Exchange

Yabancı bir ülkeyi görmenin en keyifli, rahat ve ekonomik yolu ‘Home Exchange-Ev Değişimi’ olsa gerek. Çünkü gideceğiniz ülkeyi belirliyor, burada sizin ülkenizi merak edenlerle buluşup anlaşıyor, ortak bir zaman belirledikten sonra siz onların, onlar da sizin evinizde misafir oluyor. Böylece ne otel parası ne de dışarıda yeme-içmeye para ödüyorsunuz. Eğer takıntılarınız yoksa, kültürler arası diyaloga açıksanız ev değişimi gezgin ruhunuza hitap edecektir.

Belki birçok kişi uzun yıllardır aşinaydı ama ben dört yıl önce Cameron Diaz ve Kate Winslet sayesinde tanıştım bu sistemle. Ve bugün onlara teşekkür borçluyum. The Holiday filminden bahsediyorum, hani şu Ingiltere’nin ücra bir kasabasındaki Kate ile Los Angeles’taki Cameron’ın home exchange yaptıkları Nancy Meyers filmi. Internet dünyasında yaptığım bir araştırmadan sonra konusunda en iyi olduğuna inandığım Intervac adlı siteye üye olmamla birlikte ev değişimi sistemiyle yapılan tatilin bambaşka tatları olduğunu keşfettim. Şekline, tarihlerine karşılıklı mutabakatla karar verdikten sonra uçağa atlayıp bir yabancının evine gidiyorsunuz. Tabii o da sizin evinize geliyor. Evinizi, eşyalarınızı bir yabancının kullanmasıyla ilgili sıkıntınız yoksa yaşadınız, zira otel masrafı olmadan uzun süreler boyunca bir şehirde kalmanın, orayı dolu dolu, sindire sindire, telaşsızca yaşamanın tadına varmaya hazırsınız demektir. Akşam olduğunda “Bu akşam nerede ne yesem? ” derdinin olmaması da cabası… Zira evinizin yanındaki marketten alacağınız öteberi, ucuz ama lezzetli bir şişe şarap ve karşı sıradaki fırının mis kokulu francalası size yetecek…

Paha biçilmez ayrıcalık

Eğer insan ilişkileriniz kuvvetliyse ve kendinizi benim gibi gönüllü turizm elçisi hissediyorsanız, ev değişimi yaptığınız kişilerle samimiyetinizi ilerletip dostluk kurma yoluna da gidebilirsiniz. Bugüne kadar evlerini kullandığım dostlarım ister evde olsunlar, ister tatilde; artık evlerinin kapısını ardına kadar açıyorlar bana.

Canım çektiğinde böyle sevgiyle beklenilen bir yere gidebilmek, bu güven ve sıcaklık çok hoşuma gidiyor. Bir yandan onlarla yan yana gelip ülkelerinin bir turistin asla fark edemeyeceği ve kolaylıkla keşfedemeyeceği yönlerini ilk ağızdan öğrenmek, yaşam tarzlarını, kültürlerini tanımak; bir yandan da kendi ülkemizin, insanımızın tanıtımını yaparak yanlış bildikleri hususları aydınlığa kavuşturma fırsatını yakalamak paha biçilmez bir ayrıcalık oluyor. (Foto 1) Ev değişimi hem sosyal, hem kültürel, hem de iktisadi açıdan büyük avantajları olan bir tatil şekli. Tabiî ki bu sistemi, yaşaması en fazla zevk veren kentler için tercih ettim.

Paris, hepsinin kesiştiği yer

Avrupa’nın birkaç ülkesi hariç hemen hemen her yerini dolaştım. Köylere, kasabalara da gittim, lüks içinde sıkışıp kalan şehirlere de… Budapeşte kadar aristokrat, Prag kadar pitoresk, Amsterdam kadar özgür, Londra kadar tertipli, Floransa kadar sanatsal, Barselona kadar renkli, Tallinn kadar sempatik, Milano kadar şık, Viyana kadar müzikal, Sankt Petersburg kadar kültürlü tek bir şehir bulabildim: Paris.

Sanatı, müziği, aşkı iliklerinize kadar hissettiğiniz bu şehir adım attığınız ilk andan itibaren sizi sarıp sarmalıyor. Görülmesi gereken yerleri bitirdikten sonra (ki bunun için oldukça uzun bir zamana ihtiyaç var ve hiçbir zaman tam manasıyla bitirdim diyemiyorsunuz) mimari dokusu, ellerinde fotoğraf makineleriyle Avrupa’nın şiirlere, filmlere, tablolara konu olmuş bu efsane şehrini arşınlayan turistlerin işgal ettiği bulvarları, kâh parfüm kâh rutubet kokan sokakları, o sokaklara taşan ve hayatı capcanlı tutan kült ya da ‘trendy’ caféleriyle baş başa kalıyorsunuz. Bir süre sonra öyle bir his geliyor ki, sanki elinizde bir tuval ve bir fırçanız olsa, içinizden bir Renoir, bir Degas çıkması işten bile değil. Kafanızda bu düşünceler dönüp dururken ve uzaklarda bir yerde bir sokak çalgıcısının akordeonundan dökülen ‘La Vie en Rose’ nağmeleri kulağınızı okşarken Seine nehrini gerdanlık gibi süsleyen köprülerin herhangi birinden kenti saatlerce izleyebilirsiniz. Işte üst üste üç yıl, ikişer haftayı ev değişimi yaparak Paris’te geçirmeme neden olan sihir de bu manzaranın içinde saklı. (Foto 2)

Metro ve otobüsle keşif tüyoları

Paris’e gidince ne yapılır? Bu sorunun en güzel cevabı: Canınız ne istiyorsa o yapılır. Ama ilk yapmanız gereken şey ulaşım sorununu çözmek. Çünkü Paris söz konusu olunca zaman zaman metro, tramvay ya da otobüs kullanmanız da kaçınılmaz oluyor. Bunun için RATP gişelerinden size uygun olan günlük bilet, kombine bilet ya da özel turist paketlerinden yararlanabilirsiniz. (Foto 3) Kalacağınız süreyi, nereleri gezmek istediğinizi belirlemeniz ve biraz harita çalışması yapmanız yeterli. Klasik turistler gibi çift katlı panoramik turist otobüsüyle gezmek hoşunuza gitmiyorsa Paris’in en revaçta yerlerini 96 numaralı otobüsle (Gare Montparnasse-Porte des Lilas arasında çalışır) ve tek bir biletle keşfedebilirsiniz. Paris’in çok gelişmiş bir metro ağı var. Bu metro hatlarından iki tanesi kenti kuzey ve güneyinden kat ediyor ve yeraltına pek fazla inmiyor. Metro konforu içinde bir şehir turu yapmak isterseniz 2 ve 6 nolu metro hatlarını kullanabilirsiniz. T1, T2 ve bugünlerde şehrin kuzeydoğusunu hallaç pamuğuna çeviren kazı çalışmaları tamamlandığında daha yaygın bir bölgeye hizmet verecek olan T3 tramvay hatları da isteğe göre tercih edilebilir.

Hausmann etkileri

Paris’in bugünkü halini Baron Haussmann’a borçlu olduğunu söyleyebiliriz. 1800’lerde patlak veren ve binlerce Parisli’nin kentin daracık, havasız sokaklarında hijyenden yoksun şekilde ölümüne neden olan kolera salgınının bertaraf edilebilmesi amacıyla III. Napolyon’un gözetiminde yapılan çok geniş çaplı şehir planlaması yapılmış. Kentin merkez ve banliyölerinin yepyeni bir anlayışla elden geçirilmesi, altyapı çalışmalarından anıtlara, parklar ve bulvarlardan binaların ön cephelerine kadar uzanan yenilenmenin mimarı da Haussmann. Bu proje kapsamında caddelerde bulunan binalar geri çekilerek bugünkü bulvarların doğuşuna önayak olunmuş, Bois de Vincennes ve Parc des Buttes Chaumont gibi muhteşem park ve ormanlar oluşturulmuş, kentin garları restore edilmiş, şehir merkezindeki binaların dış yüzeyleri belirli bir düzen içinde yenilenmiş. Haussmann stili binaları bugün diğerlerinden ayırt etmek çok kolaydır. Saçaklar 45 derecelik açı yapacak şekildedir, binaların sadece 2. ve 5. katlarında balkon vardır. 5. kat balkonu bir kemer gibi binayı kuşatır. Bitişik nizam yapılmış binaların balkonları da aynı hizada inşa edilmiştir. Buna gözlere ziyafet desek haksız sayılmayız. (Foto 4)

Yüksek tepelerden Paris’e bakış

Paris’i fotoğraflamak, kenti yükseklerden izlemek için gidilebilecek birkaç nokta var. Bunlardan ilki kuşkusuz Eiffel Kulesi. (Foto 5) Ancak özellikle sıcak yaz aylarında uzun kuyruklarda beklemeyi canınız çekmiyorsa Charles de Gaulle-Etoile meydanındaki Zafer Takı’nın üst katına, La Défense’taki Grande Arche’a veya Montparnasse Kulesi’nin 56. katına çıkabilir, André Citroën parkında balona binerek yaklaşık 150 metre yükselebilirsiniz. (Foto 6) Arap Kültür Merkezi’nin 9. katında da şahane bir Seine nehri-Notre Dame Katedrali manzarası var.

Libérté, Égalité, Fratérnité

Fransız bayrağının renkleri olan mavi ve kırmızının orta yerine monarşinin simgesi olarak konulan beyaz, yalnız Fransa’nın değil, tüm Avrupa’nın tarihine de damga vuran ve ülkelerin sosyo-ekonomik dinamiklerini değiştiren Fransız İhtilali’ni anımsatıyor bize… Ayaklanmaların merkezi Bastille Meydanı’na ulaştığınızda o günlerden geriye bir şey kalmamış olsa da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yazıldığı ve yepyeni bir çağın başlangıcı olan bu tarihi alanda durup o yılları düşünmeden edemiyorsunuz.

Tabana kuvvet

Louvre bir hazine, Louvre buram buram sanat, ancak Paris Louvre’dan ibaret değil. Piramidin altını üstüne getirdikten sonra da keşfedecek harika müzeler, galeriler, kiliseler, anıtlar, binalar, bulvarlar var. (Foto 7 , 8 ve 9) Musée d’Orsay, Galeries Nationales du Grand Palais, Musée de l’Orangerie, Musée du Petit Palais, Les Invalides & Musée de l’Armée, Musée National Rodin, Musée du Quai Branly, Hotel de Ville, Cathedral Notre Dame, Eglise St.Sulpice, Doğal Tarih Müzesi, Albert Kahn Müzesi (İstanbul, Ankara, Bursa, Denizli, Adana ve birçok başka ilimizin 1900’lü yılların başında çekilmiş fotoğraf ve filmleriyle Atamızın sessiz ama her zaman olduğu gibi muhteşem göründüğü film arşivini kaçırmamalısınız.) Opera Garnier, La Conciergerie ve Sainte Chapelle, Concord Meydanı, Champs Elysees Bulvarı, La Défense, Sacré Coeur, Vendome Meydanı, Fauburg Saint-Germain, Musée National des Arts et Métiers, Madeleine Kilisesi bunlardan sadece birkaçı.

Feast of Friends

Haussmann’ın Paris’inde iki büyük ve önemli mezarlık var. Bunları elinize bir harita alarak gezmeniz yararınıza olacaktır. Paris’e gitmişken Oscar Wilde, Honore de Balzac, Gilbert Becaud, Georges Bizet, Chopin, Yılmaz Güney, Moliere, Jim Morrison ya da Edith Piaf’ı ziyaret etmek isterseniz Pere Lachaise Mezarlığı’na, Simone de Beauvoir, Jean Paul Sartre,   Samuel Beckett, Guy de Maupassant, Jean Seberg, Camille Saint-Saens, Emile Durkheim için ise Montparnasse Mezarlığı’na uğramanız gerekecek. Ancak Le Panthéon’un da hakkını yememek lazım. Bugün Voltaire, Victor Hugo, Emile Zola, Louis Braille, Alexandre Dumas, Pierre ve Marie Curie, Pantheon çatısı altında ebedi uykularını uyuyorlar. (Foto 10 ve 11)

Tittle Tattle

Paris en alt tabakadan yüksek sosyeteye kadar eğlenmek isteyen herkese kollarını açar geceleri… Rezervasyonunuzu yaptırdıysanız Crazy Horse veya Lido’da unutulmaz bir gösteri izleyebilir, şehrin daha karanlık ve gizemli bölgelerini keşfetmek isterseniz bir döneme damgasını vuran Pigalle’e uzanıp çılgın kalabalıkta Moulin Rouge’a ulaşabilirsiniz. Clichy Bulvarı belki de Paris’in en eski tarihine tanıklık eder. Tabii Pigalle için uyarıda bulunmakta fayda var. Tam bir turist tuzağı olabiliyor ve ne yaptığını bilmeyenler için tehlike arz ediyor.

Paris’e doyulur mu?

Kenti kıvrım kıvrım dolaşan Seine Nehri boyunca bir tekne turu yapmazsanız geziniz tamamlanmış sayılmaz. Yıllar geçse de modası hiç geçmeyecek, keyfi hiç azalmayacak bir gelenektir nehir turları. İster gündüz elinizde fotoğraf makinenizle, ister gece şık bir sofrada ışıklar kentinin pırıltısı içinde yapacağınız bu gezi hiç bitmesin isteyeceksiniz. Ne diyor şarkıda? “Car la Seine est une amante et Paris dort dans son lit…(Eğer Seine bir sevgili ise Paris onun yatağında uyuyor.)” Seine demişken… Paris halkının, özellikle gençlerin pazar günleri akın ettiği St.Martin Kanalı’nı atlamamak, hatta St.Martin Kanalı’nda birkaç saat geçirdikten sonra yıllar önce Edith Piaf’ın, Maurice Chevalier’nin buğulu seslerinin çınladığı sokaklarıyla bir Belleville, bir Menilmontant keyfi yapmadan, Jourdain’deki 123 yıllık Demoncy-Vergne Pastanesi’nde ağız sulandırıcı bir mola vermeden dönmemek gerek.

Rotadan sapmak

Bir ressam olsam, bir müzisyen veya bir şair, bir yazar, Paris’i anlatmaya yetecek ifadeleri belki bulabilirdim, size de hissettirirdim duyduğum hazzı. Ama gerçek şu ki, ne elinizde tuttuğunuz derginin tamamını doldursam Paris’i sığdırabilirim, ne de doğru kelimeler bulunabilir bu güzelliği anlatmaya. Yeniden ve yeniden ve yeniden gidilesi, kalınası, yaşanası büyülü bir şehir burası. Keşfedilecek yüzlerce yeri, aralanacak yüzlerce kapısı olan. Üstelik Paris, çevresiyle de çok zengin bir kent. Gare du Nord, Gare St.Lazare, Gare de l’Est, Gare de Lyon ve Gare d’Austerlitz, sizi birkaç saatlik tren yolculuğundan sonra hayal edebileceğiniz her yere ulaştırabilen birbirinden şık garlar.

Şato mu dediniz?

Pusulanızın ayarlarıyla biraz oynayıp SNCF’nin mükemmel tren ağına kendinizi kaptırırsanız biraz ötenizde Vincennes Şatosu’nu, biraz daha uzağa elinizi uzatırsanız Versailles Sarayı’nı, Disneyland’i, Chantilly Şatosu’nu, Fontainebleau Şatosu’nu gezebilirsiniz. Bunlarla yetinemeyenlerdenseniz Loire Vadisi’ne doğru uzanmanın tam zamanı demektir. Blois kasabası üzerinden kolayca ulaşabileceğiniz Blois, Amboise, Chambord ve Cheverny Şatoları göz zevkinizi okşamak üzere sizi bekliyor olacak. Çocukluğumun baş kahramanı, bir zamanlar rüyalarımın erkeği olan Tenten’in yaratıcısı Belçikalı Hergé’ye Marlingspike Şatosu’nun çiziminde ilham veren Cheverny benim için en heyecan verici mekan oldu. Tenten anısına hazırlanmış özel bölümde dolaşırken yıllar öncesine, canım kardeşimle geçirdiğim şahane çocukluğuma döndüm. Bugün birimiz banka yöneticisi, birimiz enternasyonal bir firmanın hukuk müdürü olsak da o gün o koridorlarda, o odalarda sadece çocuk Deniz ve çocuk Beste’nin kahkahaları ve mutluluğu vardı. Bir daha geri gelemeyecek o günleri özlemle, buruk bir hazla harmanlanmış duygular içinde yâd ettim. (Foto 12 ve 13)

Monet’in nilüferleri

Louvre ve Orsay müzelerini gezerken Claude Monet’nin tablolarına dalıp gittiyseniz, Vernon’a bir tren bileti almanızı tavsiye ederim. Vernon’dan Giverny’ye yapacağınız kısa bir yolculuktan sonra ulaşacağınız evde Monet sizi bahçede, nilüfer çiçeklerinin arasında karşılayacak. Sanata damgasını vurmuş sayısız eserine ilham kaynağı olan bu bahçede uzun yürüyüşlere çıkabilir, salkım söğüt ağacı altında gölgede şekerleme yapabilir, onun dahiyane fırça darbeleriyle ölümsüzleştirdiği nilüferlerini son model dijital makinenizle fotoğraflayıp onun tablolarının güzelliğine nasıl olup da yaklaşamadığınıza hayıflanabilir, ustanın evini ziyaret edebilir, zengin seçenekler sunan hediyelik eşya mağazasında uzun soluklu bir alışveriş turu yapabilir, cennetten bir köşe olan bu kasabadan ayrılmadan önce Monet’yi son uykusunu uyuduğu kabrinde selamlayabilirsiniz. (Foto 14 ve 15)

Bitirirken…

Aklınızda bulunsun. Her yıl Eylül’ün üçüncü hafta sonu Journées Européennes du Patrimoine adıyla anılan günlerde kamu binaları turistlerin ziyaretine açılıyor. Elysée Sarayı’nı ve Parlamento binasını gezmek isterseniz bu tarihleri kaçırmayın. Ayrıca Nuit des Musées yani Müzeler Gecesi isimli Avrupa Konseyi’nce desteklenen organizasyon çerçevesinde Paris’in seçkin müzeleri mayıs ayında akşam saat 19:00 ile gece 01.00 arası ücretsiz olarak gezilebiliyor.

HOME EWCHANGE – EV DEĞİŞİMİ

Home Exchange-Ev Değişimi yapmak isteyenler için internette pek çok seçenek var, bunlar makul bir üyelik ücreti (ortalama 50 dolar) karşılığında bir yıllığına size bu hizmeti sağlıyorlar. Intervac (www.intervac.com) yaygın ve zengin portföyünden dolayı bu alanda en çok tercih edilen sitelerinden biri. Siteler ödediğiniz ücret karşılığında evinizin profil sayfasını oluşturuyor, evin ve kendinizin fotoğraflarıyla sayfayı destekliyorsunuz. Kaç kişisiniz, evinize kaç kişi gelebilir, klimanız var mı, ev asansörlü mü, merkezi konumda mı, ulaşım araçlarına yakın mı, evcil hayvanınız var mı, otomobil, tekne, bisiklet gibi araçlarınız var mı, varsa misafirinizle paylaşır mısınız gibi sorulara cevap veren profilinize dünyanın hangi ülkelerine gitmek istediğinizi de eklediğinizde yavaş yavaş talipler de gelmeye başlıyor. Tercih ettiğiniz lisanda yapacağınız bire bir yazışmalar sonucu dönem, süre ve şartları (yalnız ev değişimi değil, evinizi kiraya vermek, evinizde misafir etmek de alternatifler arasında) belirliyorsunuz. Dikkatli olunması gereken birkaç husus var:  Web sitesi, ödediğiniz ücret karşılığında sadece profil oluşturmanıza izin veriyor, kurduğunuz bağlantılarda sorumluluk almıyor. Çoğu kez aylar öncesinden plan yapmak ve bu plana sadık kalmanız gerekiyor. Evinize gelen kişileri tanımıyorsunuz, hijyen hassasiyetiniz varsa problem yaşama ihtimaliniz olduğunu unutmayın. Gittiğiniz evle ilgili her türlü tesisat bilgisine sahip olmalısınız, siz de evinizle ilgili bilgileri vermelisiniz ki onlar da sorun yaşamasın. Ev değişimi yaparken tecrübeli aileleri tercih etmekte fayda var.

Deniz Aygün tarafından kaleme alınan bu yazı, Tetra İletişim tarafından, Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) için üretilen “Buluşma” dergisinin 6. sayısında (Ekim 2010) yer aldı.  Yazıda kullanılan görseller Deniz Aygün’den edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Orçun Peköz tarafından yapıldı.