ara
face
Son Yazılar
Yazının DevamıSezar ve Napolyon, turşunun askerleri için cesaret kaynağı olduğunu söylemişler....
Yazının DevamıYapımının hayli zor olması nedeniyle tadı ve kıvamı taklit edilemeyen...
Yazının DevamıBüyükannelerimizi işlerken gördüğümüz ve bir dönem demode bulunarak çeyiz sandıklarında...
Yazının Devamıİlkbaharın habercisi leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle...
Yazının DevamıSoğuk kış aylarının sıcacık yemişi… “Kestane kebap yemesi sevap…” Sobanın...
Beril Anılanmert: “Sanatla hayatımı kazanacağımı biliyordum”
Beril Anılanmert (ACI ’63) hem sanatçı hem de eğitimci olarak sanatın küçük yaştan itibaren aşılanması gerektiğini vurguluyor. Türkiye ve yurt dışındaki sanat algısının farklarına da değinen Anılanmert, okul döneminde gençlerin yeteneklerini ortaya çıkartacak alternatifler sunulmasının önemli olduğunu söylüyor.
İzmir Amerikan Kız Koleji’nden başlayalım. Kız kolejinde okumak nasıl bir duyguydu?
Çok güzel anılarım var orada. Özellikle lise dönemini çok sevmiştim. Biraz daha hür ve rahat yetiştik. Şimdi baktığımda bizler daha mutlu gençlik geçirmişiz diye düşünüyorum. Çünkü o zamanlar üç dört tane sınava girmek gerekmezdi, bir ya da iki tanesine girip başarılı olma şansımız daha yüksekti. Şimdi üst üste gelen bu sınavlar çocukları hakikaten yoruyor. Bugün lise eğitiminin kalitesinin sınav odaklı olduğu için düştüğünü izleyebiliyoruz. Okulda, derslerin dışında yapılan aktiviteler, gençlerin yeteneklerini ortaya çıkarması, onlara kendilerini ifade edecek ortamları hazırlaması ve özgüven sağlaması açısından önemliydi. Öğrenciyken bir çok tiyatro eserinde rol aldım. Kızım, Üsküdar Amerikan Koleji mezunu, ablam ve yeğenim de İzmir Amerikan Koleji mezunu. Bizde kolejli ruhu hep devam etti.
Lise döneminde atölye çalışmalarınız var mıydı?
Vardı tabi ama bizim ayrı çalıştığımız resim ve müzik laboratuarlarımız vardı. Son sınıfta seçmeli ders alıyorduk. Ticari İngilizce, Biyoloji ve Çağdaş Kültür arasından birini seçiyorduk. Çağdaş Kültür dersi içinde, Antropoloji, Estetik ve Dünya Dinleri okuduk. Çok sevdim bu konuları… Bunlar, felsefe gibi, genel kültür olarak gereklidir ve sanat alt yapısı hazırlaması açısından önemli konulardır.
Sanatçılar “bohem” olur diye bir algı vardır. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bohemlikten ne anlaşılır bilemem ama yeni bir şey yapacaksanız kuralları sorgulamak, kalıpların dışında yeni alan aramak ve oluşan tepkilere de karşı durmak zorundasınız çünkü o sistemin devamı değil, sistemin dışında bir şey yapacaksınız demektir. Yaratıcılık, farklılık yaratmaktır. Düzenin dışına çıkma söz konusudur. Bu tabii cesaret ister ve belirli çatışmaları göze almayı gerektirir.
Seramikte nasıl karar kıldınız?
Sanat eğitiminde kararlıydım ama alanımda kararlı değildim. Resim, heykel ya da grafik olabilirdi. Seramik bütün bunlara imkan tanıyor. Üç boyutlu, hacimsel çalışmayı seviyorum. Bir yılsonu sergisi vardı. Orada gördüklerimden etkilenmiş olabilirim.
Akademi yıllarınızdan bahseder misiniz?
Akademi eğitimi beş yıl idi. İlk iki sene diğer öğrencilerle birlikte bütün dersleri ortak okuduk. O dönem Belçika’dan güzel bir sergi geldi. Çok önemli bir sanatçının heykelleri, seramik atları vardı. Onlar beni çok etkilemişti. O zaman İstanbul’da sergi salonları yok denecek kadar azdı. Bütün sergiler, konserler, sanatla ilgili her şey Akademi’de oluyordu. Biz öğrenciler atölyede işimiz bitince bu aktivitelere katılırdık. Öğrencilik yıllarımda yurt dışına gitme imkanım oldu. Venedik Bienali’ne gittim. O zamana kadar okuduğumuz ama göremediğimiz şeyleri izleme fırsatım oldu. Ondan sonra da, mümkün olduğu kadar mesleğimin gerektirdiği yurt içinde ve dışında sempozyumları, konferansları, sergileri takip ettim. Bunlar önemli ve ufuk açan şeyler. Kısa bir süre önce de Çin’de bulundum.
Öğretim Üyesi olmaya nasıl karar verdiniz? Bu görev sanatçı kimliğinizi ne yönde etkiledi?
Akademi’den mezun olunca asistanlık sınavı açıldı. O sırada birkaç kişi sınava girdik ve kazandım. Böylece bir imkân doğmuş oldu. Asistan olmasam ne olacaktım, diğer alternatifim neydi hatırlamıyorum çünkü daha öğrenciyken kendi atölyemi kurup, sanat yapacağım diye düşünüyordum. Üniversite yaşamı içinde, ailemi, akademik aşamalarımı, günlük eğitim uğraşlarımı ve sanat çalışmalarımı birlikte yürütmeye çalıştım uzun süre. Yaşamımı dilimlemiştim… Bir süre sanat çalışmalarımı geri çekerek akademik çalışmalarımı hızlandırdım. Öğrencilerimizle kurduğumuz yakın ilişkiler, onlara bir şeyler verme isteği, bizlerin yeniliklerin içinde olmamızı sağladı…
Şimdiki öğrencilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oldukça uzun süren hocalığım var. 12 Eylül değişimini çok iyi biliyorum, yani ’80 olayının gençlikteki etkisini çok hissettik. Ondan evvelki öğrenciyle sonrakinin farkını gördük. Bir toplum değiştirilmek istenildiğinde, onun kültürü ile işe başlanır. Yabancılaşma, değersizleştirme, sosyal kahraman tiplerinin tahribi… Bunların hepsi toplumsal dönüşümü oluşturacak politikaların belirlenmesinde etkili özelliklerdir. Gençler, merak duyguları bastırılmış, ezbere dayalı, belleme üzerine kurulan bir eğitimden geldikleri için yaratıcılıklarını ortaya koymakta zorlanıyorlar. Kendilerini sözlü veya başka alanda ifade etmede yetersiz kalıyorlar. Gençlik sorunları ve toplum değerlerine ilgisiz, tepkisiz ve kaderciler. Büyük çoğunluğu, tüketim toplumunun özelliklerini yansıtıyor.
Türkiye’deki sanat eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanat eğitimi nasıl olmalı?
Sanat eğitiminde öğrencinin kendini ifade edebilmesi, kişiliğini ortaya koyabilmesi için bireysel yaklaşmanız lazım. Aslında sanat eğitimi bir şey öğretmekten çok kişinin kendini bulmasına yardımcı olmaktır, kendisini ifade edecek araçları, teknik ve bilgi olarak sağlamaktır. Onun için eğitim ortamının demokratik olması, paylaşımcı olması gerekir. Orta eğitimde, sanat ve felsefe dersleri yok denecek kadar az olduğundan gençlerin düşünme, anlama, ilişki kurabilme becerileri sınırlı kalıyor. Bu dersler sanatçı olacak kişiler kadar sanattan haz duyacak izleyiciler için de gereklidir. Sanat eğitimi kişiye çok yönlü ve boyutlu düşünme özelliği kazandırması açısından önemlidir, çünkü sanatta tek bir doğru yoktur. Bilinenden daha pahalı bir eğitimdir sanat eğitimi. Eğer seramik gibi endüstrisi olan bir alansa, bu yönde de ilişki kurmanız gerekir. Endüstrinin sanatı besleyen bir yanı olduğu kadar sanatın da endüstriye katkısı vardır. Endüstri ürününe rekabet gücü kazandırır, farklılık yaratır. Bu karşılıklı iletişimi kurmak gerekir. Yaratıcılığın kalıpları yoktur ama yaratıcılığı meydana çıkarmak için ortamı hazırlamak da eğitimin parçasıdır.
Klasik soru: Sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?
İkisi de değil. Sanatçı sanatı toplum için yapmaz. Çoğu zaman kendi için yapar. Çünkü sanatçı zaten toplumun ve olayların bir parçası, o toplum içinde yaşıyor, çevresindeki olayları değerlendiriyor. Onun için burada en önemli şey sanatçının kendisi olması, kendini ifade etmesi. Tabii ki toplumun dile getiremediği şeyleri ifade eder ama dogmatik ve doğrudan anlatım değildir bu. Sanatçının duygu, düşünce ve yaşamışlığının bir ifade tarzıdır sanat. Sanatın hangi türü olursa olsun, biçim ne olursa olsun, evrensel sorunlar olarak bize yansıyan ve sanat ürününe dönüşen nesnelerdir. Bu yüzden hepsinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Seramikte Türkiye ve dünyayı karşılaştırdığınızda ne gibi farklar var?
Seramik sanatı olarak ele alırsak çok eski değil. Bu malzeme bütün insanlık için doğumdan ölüme, kimi zaman kullanım aracı, kimi zaman dini tapınma aracı olmuş, çocuk için oyuncak, ölülerini gömmek için lahit olmuş, bütün ihtiyaçları karşılayacak şekilde insan hayatına girmiş. Ama sanatsal anlamda pek geriye gitmiyor. Daha çok 1940’lı yıllarda var olduğunu görebiliyoruz. Bugünkü anlayışla sanatçının özgür ifadesinin yer alması çok eski değil. Dünya çapında değerlendirdiğimizde, Uzak Doğu ile Batı’yı ayırmamız lazım. Çünkü Uzak Doğu’da seramik farklı bir yerde. Hayatın çok büyük bir alanını kapsıyor. Sanat yaşamın içinde… Daha çok biliniyor, daha çok çalışılıyor. Bizde, gençlerin, çok emek isteyen bu çalışmayı sürdürmek yerine daha hızlı sonuç alınacak malzemelere yönelmeleri seramik sanatının yaygınlaşmasını sınırlıyor. Galerilerin yetersizliği, taşıma, sergileme gibi birçok teknik konular yanı sıra eleştiri olarak geri besleme yoksunluğundan, seramik sanatının izleyicisi ile buluşamama sorunu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, toplumun özellikle üç boyutlu sanata karşı geleneksel çekingenliğinden kurtulamadığı da bir gerçek.
Sizce bizim sanatımızın dünyadaki yeri nasıl?
Seramik üretimi, taşıması ve sergilemesi zor olan bir malzeme, resim gibi kolunuzun altına alıp götüremiyorsunuz. Ambalajı, nakliyesi her şeyi çok teşkilatlı ve masraflı. Bu nedenle de yalnız seramik değil, üç boyutlu sanatın büyük desteğe ihtiyacı var. Yurt dışında sürekli sergiler yapılması gerekir. Ülke tanıtımı için çoğu kez kısır döngü içindeyiz. Ülkeler sanatları ve sanatçıları ile, siyasetçilerin yapamadıklarını yaparlar… Bizde sanat alanındaki çıkışlar daha çok bireysel çabalarla sürdürülmektedir. Bunların da etkileri sınırlı kalmaktadır.
Kutsal işaretlere ilişkin serginiz oldu. Aldığınız dünya dinleri eğitiminin etkisi nedir?
Bahsettiğiniz sergiyi yaptığımda din kavramı çok üstümüze gelmişti onun için KOD 5205 adlı (kutsal- kurban) bir sergi yapmıştım. Biz din dersi alırken plastik sanatın yasak olduğu bir eğitimden geçerek büyüyoruz. Ama öbür dinlerin bilgisine de vakıf olduğunuzda ister istemez sanata da yakın oluyorsunuz. Dünyada neye dogmatik bakarsanız bakın bu hem çevrenizi hem de hayatı algılayamıyorsunuz anlamına gelir. Din eğitimi kültürün bir öğesi olarak anlatılırsa ve mesafeli bir yaklaşımla verilirse kişinin ufkunu açar. Ancak din temelde, kabullenici, sanatsa sorgulayıcıdır, yeni arayışlar içerir.
Sizi çok etkileyen sanatçılar var mı?
Çok etkileyen yok. Bir tanesinin siyah beyaz kullanışı, diğerinin biçimi hoşuma gider. Kimisinin büyük kütle çalışması heyecanlandırır. Ama tek tek isim veremem.
Seramik dışında hangi sanata daha yakınsınız ya da seramik dışında başka bir sanatla uğraşıyor musunuz?
Uğraşmıyorum ama belki şöyle bir şey yapabilirdim, dikişten anlıyorum biraz, yine heykel tabanlı düşünerek giysi/ heykel yapabilirdim. Mesela çılgın modacı Vivienne Westwood vardır. Onun o çılgınlığı hoşuma gider ve beni heyecanlandırır.
Seramikle kumaşı birleştirdiğiniz oldu mu?
Keçe kullanmışlığım var. Onun dışında metal kullandım. Arada bir cam da giriyor işin içine. Kendi formlarımı porselen ve gümüş ile broşa dönüştürdüm ve ‘wearable sculptures’ olarak Amerika’da Chicago’da sergiledim. Bütün bu grupları geniş bir sergiyle sunmak istiyorum.
Ne zaman olacak bu kapsamlı serginiz?
Tam olarak bilmiyorum çünkü büyük bir sergi olacağı için ön çalışma da gerektiriyor. Büyük bir yerde olacak çünkü küçük yerlerde açtığınız sergiler ölüyor. Bu yüzden büyük mekân arayışı içindeyim.
Farklı sanatçılarla ortaklaşa yaptığınız şeyler oluyor mu?
Elimde olan işler benim işlerim ama workshoplara gittiğimiz zaman ortaklaşa bazı çalışmalarımız oluyor. Büyük boyutta yaptığım işlerim var. Eskişehir’de, Hollanda’da… Bunlar ortaklaşa işler değil. Halen 1.60 boyutunda üç parçadan oluşan seri üzerinde çalışıyorum. Böyle bir çalışmada teknik destek alıyorum.
Seramik sanatına toplumumuzun yaklaşımı nasıl? Bu sanat daha çok kimlere hitap ediyor? Seramik sanatının diğer uygulamalı sanatlara göre avantaj ve dezavantajları neler?
Seramiğin dezavantaj olarak izleyicisine ulaşma süreci uzun. Bir fotoğraf veya baskı gibi üretim süreci kısa değil. Taşıma ve sergileme sorunları var. Ayrıca toplumun geleneksel yaklaşımı ve sanat dünyasının ön yargıları bu sanatı çok görünür kılmıyor. Toplumda, kap kacak veya süsleme olarak algılanıyor. Ancak seramik, izleyicisiyle çok kolay iletişim kuran, insan elinin sıcaklığını, duygu ve düşüncelerini en yalın biçimde aktarabilen bir malzeme. Çağdaş sanatın tüm akımları izlenebilir seramik sanatında. DADA, Pop Art, Funk gibi… Bu malzemeyle ayrıca ciddi sosyal, politik içerikli eserler de yapılıyor.
Kimler alıyor, topluma ya da meraklılarına bunları nasıl ulaştırıyorsunuz?
Bu sanata meraklı olup özellikle isteyenler oluyor tabi ama seramiğin resim kadar piyasası yok.
Ülkemizde bunun koleksiyoneri var mı?
Evet, koleksiyon olarak sevip alan birkaç kişi var. Ama resimle kıyaslanamaz.
Sizin eselerinizi görmek isteyenler ne yapıyorlar?
Çok sergi açmıyorum açıkçası, 2011 kışında açtığım sergide, ancak birkaç işimi sergileyebildim. Hatta web sayfamda bile çok iş yoktur. İşlerimi görmek isteyenler Cihangirdeki ev/atölyeme gelebilirler. Dediğim gibi büyük bir sergiyle topluca göstermek istiyorum çalışmalarımı.
Üniversitedeki dersleriniz haricinde hiç bireysel öğrenciniz oldu mu?
Hayır, özellikle istemedim. Zaten zamanımın çoğunu onlarla paylaşıyorum geriye çok az vaktim kalıyor. Onda da kendi kendime kalmam lazım.
Eserlerinize isim veriyor musunuz?
İsim vermekte zorlanırım. Çünkü izleyiciyi yönlendirmeyen, onun kendi yorumuna fırsat veren, kavramı öne çıkaran isimleri tercih ediyorum. Bu nedenle çalışmalarımı gruplayarak isimlendiriyorum.
BERİL ANILANMERT KİMDİR?
1968–2005 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. 1974 yılında Yeterlik çalışmalarını tamamladı. 1976 yılında Doçent, 1989 yılında Profesör oldu. İdari görevlerde bulundu. Ulusal ve uluslararası yarışmalar, atölye çalışması, sergi ve konferanslar düzenledi. Yurtiçi ve dışında konuşmacı, jüri üyesi olarak davetler aldı. Sanat, eğitim ve yaratıcılık üzerine yazılmış birçok makale yayımladı. Japon Hükümetinin bursu ile Japonya’nın değişik bölgelerinde araştırmalar yaptı. Arizona Üniversitesi’nde davetli sanatçı olarak bulundu. 16 kişisel sergi açtı ve 100’den fazla grup sergisine katıldı. Eserleri yurtiçinde ve dışında Avrupa, Asya, Amerika, Kuzey Afrika ve Avustralya’da birçok ülkede sergilendi. Merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Seramik Akademisi üyesidir. UNESCO/AIAP Plastik Sanatlar Derneği kurucu üyesidir. Birçok dönem, Türk Seramik Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Eserleri ABD – Everson Sanat Müzesi, Çek Cumhuriyeti – Prag Dekoratif Sanatlar Müzesi gibi müzelerin koleksiyonlarına alındı. Sanatsal uygulamaları özel ve kamu kurumlarında yer almaktadır. Sanatçı, halen Işık Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. ’Daha Çok Ateş’ adında, çalışmalarını içeren ve Çanakkale Yayınları’ndan çıkan bir kitabı bulunmaktadır.
Ödüller:
2009 – Seramik Sanatı Onur Ödülü
1991 – İş Bankası Büyük Ödülü
1990 – TC Kültür Bakanlığı Seramik Yarışması Birincilik Ödülü.
Beril Anılanmert’le yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) için üretilen “Buluşma” dergisinin 10. sayısında (Ekim 2011) yer aldı. Önder Kızılkaya ve Gamze Arslan tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Cihan Aldık çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Kübra Şahin tarafından yapıldı.