bread

Şeref Taşlıova: Aşıklık geleneği Dede Korkut’a dayanır

UNESCO’nun ‘Somut Olmayan Kültür Mirası’ çalışmaları kapsamında Kültür Bakanlığı tarafından aday gösterilen yedi ‘İnsan Hazinesi’nden biri olan Âşık Şeref Taşlıova, âşıklık geleneğinin özünde halk hikayeciliğinin olduğunu vurgulayarak “Shakespeare’ın ünlü ‘Romeo ve Juliet’ eserinde yer alan aşk temalarını biz aslında halk hikayeciliğinde ondan çok daha iyi işlemişiz” diyor.

Âşık Şeref Taşlıova, ülkemizde sayıları giderek azalan âşıkların en tanınmış simalarından. Aslında Türkiye’nin UNESCO’ya “dünya mirası olsun” diyerek aday gösterdiği yedi isimden biri. Sazını, sözünü paylaşmaktan güç alıyor, sürekli dünyayı ve Anadolu’yu gezerek âşık geleneğini yaygınlaştırmaya gayret ediyor. Kültürel dayanışmayı ve işbirliğini hedeşeyen Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (Türksoy)’un çalışmalarına da elinden geldiğince destekliyor. Bizimle söyleşiye başka bir Türksoy etkinliğinden, Çorum’da düzenlenen “Türk Dünyası Âşıklar Şöleni”nden çıkıp geldi. Aynı zamanda MESAM Teknik Birim Kurulu Başkanı olan Şeref Taşlıova’ya âşıklık geleneği, halk hikayeciliği ve Türksoy’a dair merak ettiklerimizi sorduk. Söyleşinin en unutulmaz anı Âşık Taşlıova’dan Kerem ve Aslı’nın hikayesini dinlediğimiz bölümdü. Gerçi sazı eksikti ama olsun böyle de bir aşığı dinlemek bizim için bulunmaz bir keyif oldu.

TÜRKSOY, TÜRK’ÜN UNESCO’SU

Âşık Şeref Taşlıova, Türksoy’un amacının çoğunluğu Asya’da bulunan ülkeler arasındaki kültürel diyaloğun ve işbirliğin artmasına öncülük etmek olduğunu anlattı ve çalışma prensipleri bakımından tıpkı UNESCO gibi çalıştıklarını söyledi. Zaten bu yüzden Türksoy’u ‘Türk’ün UNESCO’su olarak tanımlıyor. Onun Türksoy’la tanışması kuruluş yılına kadar gidiyor. 1993’te Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri’nin bir araya gelerek Türksoy’un temelini atmasının ardından Bişkek’teki toplantıya davet edilen Âşık Şeref Taşlıova, buluşmanın ardından bu oluşumun bir parçası haline geliyor. Sonrasını ondan dinleyelim. “Türksoy tarafından ilk kez UNESCO’nun koruması altında olan Manas’a, bizim için de çok önemli bir destan olan Manas Destanı’nın 1000. yıl kutlamalarına davet edildim. Ardından Türkmenistan’daki Türkmen şölenlerine katıldım. Aşkabat’ta nereden bakarsanız görülebilecek büyüklükte devasa bir Karacaoğlan anıtı dikildi. Onun açılışına gittim. (Ne acı ki Türkiye’de Karacaoğlan’ın anıtı bir tek Tarsus’ta var.) Kazakistan’da konservatuarlarının kuruluşunun 20. yılı sebebiyle yapılan kutlamalara katıldım.”

AŞIĞIN DİLİNDEN TÜRKSOY ÜYELERİ

Âşık Şeref Taşlıova, Türksoy’un kuruluşunun 15. yılı kutlamalarına Türkiye’nin ev sahipliği yaptığını söyleyerek, Türksoy’u oluşturan büyük aileyi anlatmak için şu dizeleri kaleme almış:

Türksoy’un 15 yılında

Türkiye’ye hoş geldiniz

Söylenir dünya dilinde

Türkiye’ye hoş geldiniz

 

Mevlam erdirsin murada

Türklüğün sesi burada

14 ülke bir arada

Türkiye’ye hoş geldiniz

 

Şanlı bayrakların süsü

Türk dilinin ortak sesi

Türksoy, Türk’ün UNESCO’su

Türkiye’ye hoş geldiniz

 

Sevgi dolu gönülleri

Tatlı konuşur dilleri

Türk dilinin bülbülleri

Türkiye’ye hoş geldiniz

 

Şeref der ki sözüm üste

Mızrap vurdum sazım üste

Gelişiniz gözüm üste

Türkiye’ye hoş geldiniz…

Âşık Şeref Taşlıova, çeşitli vesilelerle dünyanın pek çok ülkesinde bulunmuş, konserler vermiş, âşık geleneğinin temsilcisi olarak pek çok seminere ve konferansa katılmış. “Ben Nato’nun çok yakınında bulundum, Brüksel’de konserler verdim. Nato’ya üye ülkelerin bayraklarının görüntüsünü biliyorum. Ama 15. yıldaki kutlamada Türk dünyasının bayraklarının birlikteliği bundan çok daha güzel bir görüntü oluşturdu” diyerek o günkü coşkunun kendisini ne kadar derinden etkilediğini de sözlerine ekledi.

“GENÇLER AYAKTA ALKIŞLADI”

Türksoy’un etkinliklerine gençlerin çok ilgi gösterdiğini belirten Âşık Şeref Taşlıova, “Etkinliklerimize gelenler ata sanatımızın en güzel örneklerini ustalarından dinleme şansına sahip oluyorlar. Örneğin Tuva’dan gelenler gırtlaktan ses çıkarma konusunda çok ustadırlar ve dünyada bir tek onlar bu hünere sahipler” dedi. Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Tataristan gibi ülkelerin yanı sıra Saha, Yakut, Hakasya, Gagavuz, Altar gibi özerk topluluklar da Türksoy’un üyeleri arasında. Âşık Şeref Taşlıova, Türksoy’un yakaladığı bu büyük uzlaşma platformu ile Avrupa’da, önce Berlin, ardından Paris, Viyana ve Brüksel’de “Biz de kültürümüzle bu coğrafyanın bir parçasıyız” mesajını verecek çeşitli organizasyonlara imza atacağını söyledi. Bu arada MESAM Teknik Kurul Başkanlığını yürüten Âşık Şeref Taşlıova, yoğun gündemi içinde MESAM’a yeni üyeler kazandırma konusunda da görünmez bir misyon üstlenmiş. “Polat Bülbüloğlu’yu MESAM’a üye yapacağız” diyen Âşık Taşlıova, Azerbaycan Eski Kültür Bakanı ve şimdilerde Azerbaycan’ın Moskova Büyükelçiliğini yürüten Polat Bülbüloğlu’nun Türksoy’un kurucu üyesi ve 10 yıl kadar da başkanlığını yapmış ünlü bir sanatçı olduğunu söyledi. Türk dinleyicisi de Polat Bülbüloğlu’yu yakından tanıyor ve seviyor. Şebnem Ferah’la da ‘Gel ey seher’ adlı parçasını birlikte yorumlamışlardı.

ÂŞIKLIK GELENEĞİ

Âşık Şeref Taşlıova’yla karşı karşıya gelinir de âşıklık geleneğinden hiç söz edilmez mi? Biz de bu doğal ritme uyduk ve âşıklığın köklerine şöyle kısa bir yolculuk yaptık. Âşık anlattı, biz dinledik. “Biz Asya’dan göç ettiğimiz zaman yanımızda üç önemli kültürel öğemizi de getirmişiz. Bunlardan biri kopuz ile ozan, diğeri at, sonuncusu da pehlivanlar. Şimdi nasıl sporda taraftarlık önemliyse o dönemde de taraftarı olan iki kesim var, biri âşıklar diğeri pehlivanlar.

Âşıklar bizim dilimizin ustalarıdır. Bizim postacımız, habercimizdir onlar. Bizimle ağlayan bizimle gülen bir gelenektir âşıklık geleneği ve başlangıcı Dede Korkut’a dayanır. Bu gelenek içinde çok büyük ustalar yetişmiştir. Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, biraz daha mistik düzeydem Yunus Emre dünya çapında âşıklarımızdır. Anadolu’nun her tarafında sebil sular akar gibi halk şiirinde de âşıklık geleneği akar. Romanların çıkış yeri âşıklık geleneğidir. Çünkü bu gelenekte halk hikayeciliği vardır. Onun içinde aşk, sevgi, gurbet, hasret yani insanı oluşturan tüm duygular yer alır. Shakespeare’ın ünlü ‘Romeo ve Juliet’ eserinde yer alan aşk terimlerini biz aslında halk hikayeciliğinde ondan çok daha iyi işlemişiz. Anadolu halk hikayesinde çok daha ince ve insani temalar gizlidir. Sorun bu zenginliği canlı tutamamamız, su yüzüne çıkaramamamız. Âşıklar yıllarca bunu ayakta tutmak için uğraşmışlar ama onlar da biraz modern çağın, teknolojinin ve medyanın getirdiği yeniliklerin arkasında kalmışlar. Şimdi bu açığın yavaş yavaş kapandığını görüyor ve seviniyorum. Çünkü bu zenginlik dilimiz, kültürümüz ve aile yaşamımız için çok önemli.”

OXFORD ÜNİVERSİTESİ’NDEN MEKTUP

Âşık Şeref Taşlıova, Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Avrupa’nın pek çok ülkesinde, Uzakdoğu’da ve İskandinav ülkelerinde de çeşitli vesilelerle düzenlenen etkinliklerde ülkemizi temsil etmiş bir kültür elçisi. 50 yıldır âşık sıfatıyla sahip olduğu bilgiyi, birikimi ve nefesinin güzelliğini paylaşıyor, buna devam etmek de istiyor. Şimdilerde onu heyecanlandıran başka bir davet almış İngilizlerin ünlü Oxford Üniversitesi’nden. Dede Korkut’un en güzel hikayelerinden ‘Kerem ile Aslı’yı âşık yorumuyla anlatmasını istemişler ondan. Bu arada hemen hatırlatalım, Prof. Dr. Fikret Türkmen, Yrd. Doç. Dr. M. Mete Taşlıova ve Nail Tan tarafından hazırlanan “Halk Hikayeleri Âşık Şeref Taşlıova’dan Derlemeler” adlı kitap Türk Dil Kurumu Yayını olarak Ocak ayında kitap raflarındaki yerini aldı. Âşık Taşlıova’nın dilinden diğer hikayeleri okumak isteyenlere bu kitabı şiddetle tavsiye ederiz.

YAŞAYAN YEDİ İNSAN HAZİNEMİZ

Dile kolay yarım yüzyıldır sazı elinde, dizeleri dilinde köy düğünlerinde, dost meclislerinde hikayeler anlatan Âşık Şeref Taşlıova, zamanla sınırlarını genişletmiş; sazının tınıları önce şehirleri sonra ülkeleri aşar olmuş, dinleyenleri bir köy düğünü ahalisinden salonları dolduran binlere ulaşmış. 40’a yakın halk hikayesi bilen Âşık Taşlıova “Eskiden halk akşam olsun da, âşık gelsin, bize hikaye anlatsın diye onların yolunu gözlerdi” diyor. Şimdi binler, milyonlar dinliyor onun hikayelerini. Öyle ki UNESCO’nun ‘Somut Olmayan Kültür Mirası’ çalışmaları kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türkiye’nin yaşayan ‘Yedi İnsan Hazinesi’nden biri sıfatıyla dünyanın ortak mirasına aday Âşık Taşlıova. Karagöz sanatçıları Metin Özlen, Orhan Kurt, Tacettin Diker, çinilere hayat veren Sıtkı Olçar, Keçeci Mehmet Girgiç, çam düdüğü sanatçısı Hayri Dev, Türkiye’nin ‘Yedi İnsan Hazinesi’ listesinden yer alan diğer isimler.

İLK KÖY ÇOCUK KOROSU

Âşık Şeref Taşlıova, “İlkokul 3. sınıfta sanata başladım” diyerek anlatmaya devam ediyor. “Benim köyüm, Kars’ın 3 bin metre yüksekliğindeki Kısır Dağı’nın eteğindedir. Köyde ilk çocuk korosunu ben kurdum. Bana kalırsa Türkiye’nin doğusundaki ilk çocuk korosudur bu. Koro arkadaşlarımla 23 Nisan Çocuk Bayramı için ilçemiz Çıldır’daki gösterilere katıldık. Koroda Fikriye, Hidayet, Ferenaz isimli sınıf arkadaşlarım vardı. İlk söylediğimiz türkü de bu gün herkesin kendine göre yorumladığı ‘Erzurum çarşı pazar’dı. Bu türküyü ilk Malatyalı Fahri Kayahan’ın plağından dinlemiştim. Bizim evde gramafon vardı. Onu da Kilis’te asker olan amcam Suriye’den kaçak getirmişti. Sonra öğretmen okulunu kazandım, ilçe kaymakamı da beni konservatuara göndermek istedi. Ancak çocuk yaşta yetim kalmıştım. Elimizdeki imkanlar azaldı. Ben de âşıklığa başladım. İlk ustam Çıldırlı Âşık Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’dı. Ama ondan önce nenemden Dede Korkut hikayelerini dinledim. Keloğlan’ı, Nasreddin Hoca’yı ilk ondan öğrendim. Kars’ın eskiden 786 köyü vardı, ben rahat 500’ünde düğünlere âşık olarak gittim. Kars’ta radyo kurulunca orada programlar yapmaya başladım.”

2010’DA ÂŞIKLAR UNUTULMASIN!

Âşık Taşlıova köy düğünlerinden radyoya geçerek daha geniş bir kitleye sazını ve sesini duyurmaya başlar. Bu arada kendi deyimiyle “yarışmalara ve atışmalara” başlar. Orhan Gencebay, Rahmetli Barış Manço gibi sanat camiasının ünlü simalarıyla tanışır. 37 yıl kesintisiz Konya Âşıklar Bayramı’na, 21 yıl da Gülhane’de düzenlenen Müzik Festivali’ne katılır. Onun için dinleyenlerle bir araya geleceği her organizasyon âşıklık geleneğini aktaracağı kaçırılmaması gereken buluşmalardır. Bu amaçla ta İngiltere’ye kadar gitmiş, Uluslararası Hikâye Anlatım Festivali’ne (International Story Telling Fest) üç kez katılmış. Bu arada Âşık Şeref Taşlıova, BBC tarafı ndan hazırlanan ‘İskender’ adlı belgeselin ve Japon televizyonu için çekilen ‘İpek yolu’ belgesinin Türkiye ile ilgili bölümlerinin müziklerini de hazırlamış. TRT imzalı “Ozanın Kopuzundan Âşığın Sazı” adlı belgeselin danışmanlığını yapmış. Avrupa televizyonlarında ve ZDF’de yayınlanan programlarda sazıyla, sesiyle yer almış. Âşık Taşlıova 2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olacak İstanbul’da yapılacak kapsamlı projeler içinde âşıkların da unutulmaması gerektiğini hatırlattı. Zaten kendisi bu yolda epey bir yol kat etmişe benziyor da. Yani ‘Avrupa Avrupa duy sesimizi’ demeye gerek yok, zira Âşık Taşlıova sıklıkla katıldığı uluslararası etkinliklerle bu alanda bir altyapı oluşturmuşa benziyor zaten.

“GÜLMEK İLAÇTIR”

Âşık Taşlıova, Galler’de katıldığı bir festivalde Nasrettin Hoca fıkralarını anlattığını ve kültür farkına rağmen herkesin güldüğünü söylüyor. Ozanın bugün yaşanılan kriz ve olumsuzluklar için de çok somut bir çözüm önerisi var: “Endüstri ve sanayinin insan vücuduna ve ruhuna yapmış olduğu tahribatların tek ilacı vardır, o da gülmektir. Gülmek de aslında bizden yani Türklerden başlar. Bu konuda çok zenginiz. Çünkü suyu yoğurda çevirmiş, kazana tencere doğurtmuşuz. Onun için bizim kendi kültürümüze dönmemiz lazım.”

MESAM TEKNİK BİRİM KURULU UYELİĞİ

MESAM’ın kurucu üyesi olan Âşık Şeref Taşlıova, dünyadaki benzerlerine göre çok daha güçlü bir oluşum olduğunu söylediği MESAM’ın Teknik Birim Kurulu Başkanlığını yürütüyor. Aslında bu bölüm çok önemli çünkü kurulda “hangi sanatçı, hangi parçada kimden ne almış?” sorusunun yanıtı aranıyor. Yani kaynak kişilerin ve derlemecilerin hakkının ödenmesi konusunda çalışmalar yapıyor. Âşık Taşlıova adeta kuyumcu terazisinden daha hassas bir tartma işlemi yaptıklarını ifade ediyor. Teknik Birim Kurulu müziğe adını altın harflerle yazdırmış önemli isimlerden oluşuyor. Âşık Taşlıova, “Hafiye gibi çalışmanız gerekiyor” derken bu işin zorluklarına da işaret ediyor: “Kimi zaman önümüze Çin Seddi gibi aşılmayan sorunlar çıkıyor. Elimizdeki veriler yetersiz kalıyor. Araştırıyor, tartışıyor ve bir sonuca bağlamaya çalışıyoruz.” Konuşmasının son bölümünde önemli bir soruna da işaret ediyor Âşık Taşlıova:

“TRT, zamanında pek çok motifi, ritmi, müziği anonim olarak kabul etmiş. Kanun da 70 sene sonra ‘anonim olur’ diyor. Karacaoğlan, Yunus Emre, Köroğlu yıllar yılı pek çok sanatçı tarafından söylendi, söylenmeye de devam edecek. Ama bana kalırsa gökyüzünde uçan kuşun kanatlarının sesi bile teliftir. Bence anonim dediklerimizin de telifi olmalı ve bu telif MESAM’da bir havuzda toplanmalı. Toplanan da ihtiyacı olan âşıklara, sanatçılara verilmeli. Bu benim şahsi bir önerim.” Elçiye zeval olmazmış, bizden söylemesi…

Kerem ile Aslı’nın hikayesi

Konu halk hikayesi olunca, karşımızda da bunun üstadı oturunca “Bizim de hakkımıza bir hikaye düşer mi acaba?” dedik Âşık Taşlıova’ya. Sazı olmadan anlatmanın güçlüğüne dem vursa da kırmadı isteğimizi ve bakın nasıl güzel bir sürprizle buluşturdu bizi. “Kerem, Genceli Ziyat Han’ın oğludur. Aslı, Karamelik diye Ziyat Han’ın haznedarı bir keşişin kızıdır. Bunların ikisinin çocuğu yok. Bir gün Ziyat Han ile Karamelik’e demiş ki “Eğer bizim ikimizin de çocuğu olsa, senin bir kızın benim bir oğlum olsa, kızını oğluma verir misin?” Karamelik, “Veririm” demiş.

Ziyat Han, “Bende eğer kızım olsa senin oğlun olsa, senin oğluna veririm” demiş ve iki tane elma koparmış daldan. Birini Karamelik’e uzatmış, “Sen elmanı götürüp akşam hanımına ikram edeceksin, bende hanımıma ikram edeceğim.” Derler ki; elmanın daha çok kızarmışı Karamelik’e düşmüş. İşte aradan 9 ay, 9 gün, 9 saat, 9 dakika geçtikten sonra Ziyat Han’ın bir oğlu, Karamelik’in bir kızı dünyaya gelmiş. Ziyat Han oğluna Ahmed-i Mirza adını koymuş. Kızın adını da Kara Sultan koymuşlar ama Karamelik “Ben kızımı bunun oğluna vermem” demiş. Hanımından Ziyat Han’a gidip kızlarının öldüğünü söylemesini istemiş. Kendisi de bu acıyla artık bu topraklarda yaşamak istemediğini söyleyerek Iğdır diye bildiğimiz Sürmeli Çukuru’na göçmüş, kızını orada büyütmüş. Yıllar geçmiş, Ahmed-i Mirza büyümüş, han oğlu gibi eğitilmiş. Ziyat Han ona “Bu topraklar benim toprağımdır. Gün gelecek benim yerime sen bakacaksın yanına bir arkadaşını al ve bu toprakları gez” demiş. Ahmed-i Mirza başlamış diyar diyar gezmeye, kader ya bu bakmış gül bahçesinde bir güzel. Havuzun başında, uzun boylu, ince belli, elma yanaklı, kiraz dudaklı, ceylan bakışlı, keklik sekişli bir dünya güzeli kız. Ahmed-i Mirza bunu görür görmez bir gönülden bin gönüle ona aşık olmuş. Yaklaştığı zaman kız demiş ki; ‘Dur, nerelisin, neye geldin dur yiğidim. Kerem eyle. Beni mi aradın buldun dur yiğidim kerem eyle’. Kerem de ona şöyle yanıt vermiş; ‘Gence’den bu yana geldim söyle güzel aslın kimdir, seni gördüm aşık oldum söyle güzel aslın kimdir’…..” *

* Hikayenin devamını ‘Halk Hikayeleri -Aşık Şeref Taşlıova’dan Derlemeler’ adlı kitapta bulabilirsiniz.

Aşık Şeref Taşlıova’yla yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 12. sayısında (Nisan – Mayıs 2009) yer aldı. Türkşan Karatekin tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğraflarını Sinan Kesgin çekti. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır ve Orçun Peköz tarafından yapıldı.