ara
face
Son Yazılar
Yazının DevamıSezar ve Napolyon, turşunun askerleri için cesaret kaynağı olduğunu söylemişler....
Yazının DevamıYapımının hayli zor olması nedeniyle tadı ve kıvamı taklit edilemeyen...
Yazının DevamıBüyükannelerimizi işlerken gördüğümüz ve bir dönem demode bulunarak çeyiz sandıklarında...
Yazının Devamıİlkbaharın habercisi leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle...
Yazının DevamıSoğuk kış aylarının sıcacık yemişi… “Kestane kebap yemesi sevap…” Sobanın...
Düm tek tek: Kalbin atışı ve darbuka ritmi
Sinan Akçıl, son dönemde müzik piyasasında ismi sıklıkla anılan bestecilerden biri. Aynı zamanda keman virtüözü ve Tekfen Filarmoni Orkestrası Şefi Saim Akçıl’ın oğlu. Genç yaşına rağmen pek çok sanatçı onun bestelerini seslendirmiş. İzel, Ferhat Göçer, Candan Erçetin, Yaşar, Enbe Orkestrası, Zeynep Casalini, Mustafa Sandal, Gülben Ergen, Ebru Gündeş bu isimlerden birkaçı. Erovizyon öncesi soruları mızı yanıtlayan Akçıl, ‘Düm Tek’in intihal olduğu yönündeki asılsız iddialara da gülüp geçiyor.
Sizi Erovizyon’a kadar taşıyan müzik yaşamınızdaki önemli dönemeçler neler? Kimler, nasıl etkili oldu müziğe girişinizde? Tarzınızı belirleyen neydi?
Müzik hayatıma 6 yaşında Kadıköy Belediye Konservatuarı Piyano Bölümü’ne girerek başladım. Bunda o sırada aynı okulda yaylı sazlar bölüm başkanı olan babam Prof. Saim Akçıl’ın yanı sıra hocalarımın iyi bir kulağa sahip olduğumu söylemelerinin de etkisi büyük oldu. Aslında en önemlisi daha o yaşlarda hayatıma müzikten başka ikinci bir meslek sokmamaya kararlı olmam da beni bugünlere taşıyan çok önemli bir sebeptir.
Klasik müzik enstrümanlarının doldurduğu bir evden pop müziğe adanmış bir hayat nasıl çıktı? Aileniz sizi nasıl yönlendirdi?
Klasik müzikle aram hiçbir zaman çok iyi olmamıştı aslında. Aklımda hep daha kendime ait bir şeyler yaratmak vardı, hep yeni müziklerin peşinde olmak istiyordum. Ders aralarında kendi kendime piyano çalarken hep bunu düşünürdüm. Mutlaka konservatuardaki beş-altı senemin bana faydası olmuştur. Kendime güvenmemi, aklımdaki müziği enstrümana yansıtabilmemi sağlaması bakımından konservatuar eğitiminin bana artılar kazandırdığına eminim. Öte yandan konservatuar ve klasik müzik disiplininin beni pek de cezp etmediğini itiraf edebilirim. Ben müziğin kuralsızlığı ve bağımsızlığının peşindeydim hep.
Konservatuar eğitimini yarım bırakmışsınız. Okulu bıraktığınız için pişman mısınız?
Ortaokulda St. Benoit Fransız Lisesi’ne girişimle konservatuar eğitimini daha fazla sürdüremedim ve bıraktım. St Benoit’da okurken okulun orkestrasında ilk beste ödülümü pop dalında kazanınca, ben de tamamen bu tarza yönelmeye karar verdim. Kısacası ruhumu ve iç sesimi dinliyordum.
“Düm Tek” şarkısının çıkış sürecini biraz anlatın istiyoruz. Şarkının intihal iddialarına yanıtınız nedir?
Benden bir Erovizyon parçası yapmam istendiğinde yaklaşık bir hafta kendi kendime tüm dünyada kabul görecek ama bizden ve samimi, aynı zamanda da müzikal bir ifadesi olan bir ‘söz’ bulmalıyım dedim. ‘DÜM TEK TEK’ böyle çıktı ortaya. Kalbin atışını, ritmini darbuka sesine benzetmek bana iyi bir fikir gibi geldi. Müziği tamamlayıp üstüne İngilizce sözleri yazdım. Sonra şarkının ilk kısmının sözlerini sevgili Hadise ve Belçika’dan bir arkadaşı değiştirdiler, şarkı son haline geldi. Aranjmanı ben ve Ozan Çolakoğlu birlikte tamamladık. Güzel de oldu galiba, parça beklenmedik bir sempati ve övgü aldı. Bunda Hadise’nin müthiş yorumunun da payı büyüktür. Şarkının intihal iddiaları her zamanki gibi bir ‘klasik’ diyorum. Soğukkanlı karşılamak gerekiyor böyle şeyleri. Bana iddialar komik ve dayanaksız geldi. Zaten bir-iki gün konuşuldu, kapandı, gülündü, geçildi.
Parçanız kamuoyu tarafından çok sevildi. 7’den 70’e geniş bir aralıkta beğeni halkası oluştu. Hadise’nin bundaki katkısı sizce nedir?
Hadise’nin yorumu, sempatisi, enerjisi, sahne ve dans hakimiyeti şarkının gücünü çok arttırıyor bence. Bir de İngilizce telaffuzunun çok doğru olması da önemli bir etken bana göre.
Şarkının İngilizce olması, daha önce Sertap Erener’in elde ettiği başarının referans olmasından mı kaynaklanıyor?
Sertap ile çok büyük bir başarı elde edildi ama 2003 yılında İngilizce ile birinci olunmasının bu sene de İngilizce şarkı yapmamızla bir ilgisi yok. Şartlar, gidişat ve benden istenilen buydu. Ayrıca Hadise’nin İngilizce şarkı söylemedeki başarısı da önemli bir etken.
Hadise’nin Türkiye’den önce Avrupa’da tanınan bir şarkıcı olması, şarkının yılbaşında lanse edilerek Avrupa genelinde bir tanıtım kampanyasına başlanması sizce sonucu nasıl etkileyecek?
Avrupa’da devam eden promosyon turunda büyük bir ilgi ve sempatiyle karşılanıyoruz. Umarım bu sevgi puanlamaya da yansır. Hadise’nin Avrupa’da tanınıyor olması bize bir avantaj olabilir diye düşünüyorum.
Erovizyon giderek politik bir yarışmaya dönüştürülmüş olsa da bizim milletçe çok anlamlar yüklediğimiz, ilgiyle izlediğimiz uluslar arası bir şov-yarışma. Üstelik uzun yıllar süren kötü graŞğimiz son yıllarda bir yükseliş trendine girdi. Siz bu denklem içinde kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Erovizyon son yıllarda hit şarkı üretebilen ciddi ve önemli bir yarışma haline geldi. Sonuçta bu yarışmayı 600-700 milyondan fazla kişi izliyor. Yüz binlerce üyesi olan çok büyük fan kulüpleri var. Bir şarkıcının ve bestecinin yurtdışı kariyeri açısından çok önemli etkileri olabiliyor.
Şarkıya ve sahne şovuna yönelik neler planlıyorsunuz? Biraz ipucu verir misiniz?
Şarkının son halini tamamladım ve teslim ettim, çekilen kliple beraber bu halini dinleyeceğiz. Şarkının yeni halinde çok büyük değişiklikler yok ama küçük sürprizler var. Tabii ki soundu ile de çok ilgilendik. Sahne şovu üzerinde de çok uğraşıyoruz. Zamanı gelince izleyeceğiz, “hep beraber” diyorum şimdilik.
Bir şarkıyı üretirken bunun kimin tarafından daha güzel yorumlanabileceğini de düşünüyor musunuz?
Bugüne kadar birçok şarkıcı arkadaşımla şarkılarımı paylaştım. Ebru Gündeş, Gülben Ergen, Kibariye, Ferhat Göçer, Mustafa Sandal, İzel, Nilüfer’e kadar uzun bir liste bu. Elimdeki şarkıyı isteyene vermek hiçbir zaman tarzım olmadı. Benden şarkı isteyen kişiyi düşünerek onun üstüne özel çalışma yapmak tercihimdir. En son sevgili Ziynet Sali, şamenko-dans tarzında bir beste istedi ve oturup ‘Herkese Evine’ şarkısını yaptım. Sonuç çok güzel oldu. Bu tarz çalışmanın başarıyı daha fazla getireceğine inananlardanım.
Türk Pop Müziği’ndeki gidişatı nasıl yorumluyorsunuz? Müziğin trendlerine uyarak üretmek kalıcı olmakla çelişiyor, özgün olmak da cesaret ve para istiyor. Siz nerede duruyorsunuz?
Türk Pop Müziği bir çıkmaza girmiş gibi gözükse de ben ve benim gibi birçok genç müzisyen arkadaşımın yeni ve cesur Şkirleri, duyguları bizi zamanla bu çıkmazdan kurtaracaktır, değişen platformlar var. Örneğin müziğin geleceği dijital alanda artık. Bu alanla ilgili projeler, atılacak ciddi adımlar olmalı ve bu Şkirler en kısa sürede gerçeğe dönüştürülmeli ki besteciler maddi-manevi doyuma ulaşabilsinler. Üretkenlik adına bunlar şart.
Projeleriniz, hayalleriniz, çalışmak istediğiniz sanatçılar, yapmak istedikleriniz neler?
Birtakım fikirlerim var, yeri geldikçe bunları hayata geçiriyorum. Hayallerim Türkiye ile başlıyor sonra yurtdışında müzikal anlamda giderek dozunu artırarak ucu bucağı olmayan yerlere kadar gidiyor. Ortadoğu, Yunanistan ve Bulgaristan’daki önemli solistlerle şarkı paylaşımında bulunmaya başladım. Erovizyon ile beraber bu ilişkileri de arttırarak sürdürmeyi amaçlıyorum.
MESAM’la ilişkileriniz nasıl? Telifle ilgili sorun yaşıyor musunuz?
Her besteci gibi telifle ilgili sorun yaşıyorum. Maalesef hala yurtdışındaki meslektaşlarımız kadar hakkımızı alamıyoruz. Bunun giderek düzeleceğini biliyorum ancak geçiş sürecini en az kayıpla atlatmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Şu anda yeni bir oluşumun içine girme aşamasındayım ve inanıyorum ki ülkemizdeki en eski ve köklü meslek birliği olan MESAM ile çıktığımız bu uzun yolda adil ve başarılı günler, yıllar yaşayacağız.
Sinan Akçıl’la yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 12. sayısında (Nisan – Mayıs 2009) yer aldı. Türkşan Karatekin tarafından gerçekleştirilen söyleşinin fotoğrafları Sinan Akçıl’ın arşivinden edinildi. Sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır ve Orçun Peköz tarafından yapıldı.