bread

Akın Öngör: Doğa’nın felsefesi çok etkileyici

Beykoz Kampüsü’nü ziyaret eden WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Akın Öngör, doğa sevgisinin anaokuldan itibaren kazandırılması gerektiğini söyleyerek, “Doğa Koleji’nin uyguladığı konsepti ve felsefeyi çok etkileyici buldum” diyor.

Akın Öngör, Garanti Bankası’nın efsanevi genel müdürlerinden biriydi. Kariyerinin zirvesinde bankacılığı bırakarak kendini doğaya adadı. Şimdi üzüm tarımla ve bağcılıkla uğraşıyor. Yetiştirdiği üzümlerden şarap üretip satıyor. Bulduğu her fırsatta da şu mesajı veriyor: “Kaynakların özellikle de suyu doğru ve etkin kullanılmalıyız. Bunun için de eğitime önem vermeliyiz. Geleceğimize yön verecek nesillere şimdiden Doğa sevgisini aşılamalıyız. 22 Mart Dünya Su Günü kutlamaları kapsamında Beykoz Doğa Koleji’nde gelen ve öğrencilerle sohbet eden Akın Öngör’le doğa, su ve gelecekte bizi bekleyen tehlikeler üzerine konuştuk.

Doğa Koleji’nde anaokulundan itibaren doğa sevgisi aşılanıyor. Doğa dostu bir insan olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Konsepti ve felsefeyi çok etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Öğrenciler burada soyut kavramları somut bir biçimde öğrenme olanağı yakalıyor. Birçok konu doğa ile iç içe öğretiliyor; bu da öok önemli bir detay. Suyun ve doğanın hayatımız için değerini gündemimizde çok gerilerde tutuyoruz. Sahip olduğumuz doğanın ve onun sunduğu zenginliklerin kıymetini bilmiyoruz, doğal varlıklarımızı israf ediyoruz ve değerlere saygısız davranıyoruz. Ben dünyanın pek çok ülkesini dolaştım. Yelkenliyle Atlantik ve Pasifik okyanusunu geçtim.En geride kalmış ada ülkelerinden tutun tutun da en modern toplumlara kadar her yeri dolaştım. İlkel ama doğa sevgisi bizden çok daha ileride toplumlar var. Dolayısıyla bu anlayışın ilkokuldan itibaren başlayarak tüm eğitim hayatında bütünleşik olarak verilmesi ve öğrencilere yetiştirilmesi, böylece o öğrencilerin ileride liderlik edecekleri kurum ve kuruluşlarda, topluluklarda, kuracakları ailelerde bu kavramların gelişmesi bakımından çok önemli.

Böyle giderse yeşil bir gelecek hayal mı olacak bizler için?

Biz bugün Türkiye’de kaynak yaratabilme kapasitesinin yüzde 30 üzerinde tüketim yapıyoruz yani sermayeden yiyoruz. Gelecek nesillere çok kötü bir dünya bırakıyoruz. Bu Türkiye’ye has bir durum. Yapılan doğa endeksinde biyolojik çeşitlilikten tutun da doğal kaynaklara kadar pek çok unsur bunun içinde yer alıyor ve maalesef ülkemizde bu endeks negatifte. Dolayısıyla bu sürdürülemez bir durum. Doğa öyle bir tokat atar ki afetler, su baskınları, kuraklıklar ve tarımsal üretimin azalmasından başımızı alamayız. Biz insanoğlu doğanın kaynaklarını kullanarak atık haline getiriyoruz. Her insan konuşurken oksijen alıp karbondioksit salar. Ağaçlar ise karbondioksiti alıyor. Oksijen haline getiriyor. Bunun gibi pek çok örnek var. İnsanoğlunun ürettiği atığın tekrar kaynak haline gelmesinde doğanın parmağı var ama biz onun kaldırabileceğinden çok daha fazlasını tüketiyoruz.

Su kullanımında ne gibi hatalar yapılıyor?

Ülkemizde suyun kullanımında çok hata yapılıyor. Toplam suyun yüzde 70’i tarımda sulama için kullanılıyor. Yanlış sulama yapıldığı için israf edilen su miktarı oldukça fazla. Damlama sulamaya geçmek gerekiyor. Sularımızı koruyabilmemiz için kullanılmış su, kanalizasyon ya da atık suları arıtarak yeniden doğaya kazandırmalıyız. Suyu doğru kullanmadığımız için de çok kayıplar yaşıyoruz, örneğin barajlarda su biriktiriyor ama onu evlere taşıyıncaya kadar epey bir hacmini kaybediyoruz.

Acil önlem alınması gereken konular hangileri?

Bu noktada atıklarımızın arıtılması en öncelikli sorunlarımızdan biri. Ülkemizin pek çok sanayi bölgesinde su arıtılmadan doğaya salınıyor. Beş-altı yıldı zlı otellerin pek çoğunda kullanılan sular arıtılmadan atılıyor. Arıtılmadan atılan her bir litre pis su, sekiz litre temiz suyu bozuyor. Ben çocukken Türkiye su zengini bir ülke olarak biliniyordu. Bugün kişi başına senede 1400 litre su düşüyor. Bu çok düşük bir rakam, 1000’in altı tehlike çanlarının çalmaya başladığı bir sınırdır. Biz bu noktaya 3000-3500’lerden geldik. Nüfus arttıkça ve kullanımlar çoğalınca bu sayılar daha da gerileyecek. Bütün bunları yan yana koyunca, doğa sevgisini ve koruma bilincini küçük yaştan itibaren öğrenciye kazandırmayı amaçlayan felsefesi daha çok değer kazanıyor. Su duyarlılığı konusunda bireylerin, iş yerlerinin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, yerel idarelerin, merkezi idarelerin yapması gerekenler var. Eğer üzerimize düşeni yapmazsak doğanın tokadı çok sert olur. İnsanlar başlarına geldiğinde bunu anlayacak ama o zaman da çok geç olacak.

Ülkemizi bu gidişten kurtarmak için bize hangi görevler düşüyor?

Öncelikle duyarlı bir genç nesille tanışmaktan duyduğum mutluluğu dile getirmek isterim. Sizlerin bu konularda çok daha aktif olması gerekiyor. Çünkü gelecek sizlerin. İleride bizleri siz idare edeceksiniz ve yaşanılası bir ülkemiz olması için siz gençler bütünleşik olarak hareket etmeli, iyi örgütlenmeli ve büyüklerinizi şimdiden uyarmaya ve bilinçlendirmeye başlamalısınız. Doğa Koleji bir sosyal kampanyayla otomobillerin antenlerine mavi kurdele bağlayarak “Suyumun değerini biliyorum, suyuma sahip çıkıyorum” projesi geliştirmiş. Ben de arabamın antenine mavi kurdele bağlayarak kampanyanıza destek olacağım.

Doğa Konseptli Eğitim Modeli’ni değerlendirir misiniz?

Doğa öğrencisi doğaya ve çevreye duyarlılığının yanı sıra akademik eğitim açısından da oldukça yetkin ellerde. Lisedeyken meslek stajları yapmaları büyük avantaj. Hayata daha iyi hazırlanmış oluyorlar. Bu çok etkileyici. Üstelik Doğa öğrencisi aldığı doğa sevgisini de gittiği yere taşıyarak önemli bir misyonuda yerine getiriyor. Ben şu an 65 yaşındayım. Bizim öğrenci olduğumuz zamanlarla bugünü kıyaslayacak olursam Doğa öğrencilerini çok şanslı görüyorum. Keşke bu tip felsefeler çok geniş kitlelere yayılabilse. Ben şu anda tarımla uğraşıyorum ve bağcılık yapıyorum. Tütün yetiştirilen araziler aldım ve kendi bağlarımı kurdum. Bu eğitimi çocukluktan almış olmayı isterdim. Daha iyi tarım yapardım demiyorum ama doğa ile olan bütünleşik yaşamım çok farklı olurdu.

Doğa Koleji’nde uygulanan t-MBA Modeli, öğrencileri geleceğe hazırlıyor. Bu çerçevede öğrenciler, mesleklerinde başarıya ulaşmış insanlarla bir araya gelip söyleşiyor. Bu toplantı ve buluşmalar, Tetra İletişim tarafından izlenip kayıt altına alınıyor. Yıl sonunda tüm konular, bir kitapta toplanıyor. Akın Öngör’le Doğa öğrencilerinin buluşması 2009 -2010 eğitim döneminde gerçekleşti. Buluşma, Türkşan Karatekin tarafından izlendi ve Cihan Aldık tarafından fotoğraflandı. Konunun ve kitabın editörlüğünü Türkşan Karatekin yaptı. Kitap tasarımı ve uygulaması ise Didem İncesağır’a ait.