bread

Yıldız Tilbe: Aşıksam ve ilham gelmişse döktürüveriyorum

Pek çok kızın, beyaz atlı prensini beklediği bir dönemde kendi isteklerinin peşine düşerek erkek egemen müzik piyasasında açık sözlülüğüyle kendi markasını yaratan Yıldız Tilbe’nin İzmir’de başlayıp İstanbul’da zirveye oturan sanat yolculuğu, ilginç hikâyelerle dolu.

Şarkılarıyla gönüllerde taht kuran Yıldız Tilbe, şarkıları kadar şarkı sözleriyle de erkek egemen müzik sektöründe kadın kimliğiyle fark yaratmaya devam ediyor. Pek çok kızın beyaz atlı prensini beklediği bir dönemde kendi isteklerinin peşine düşen sempatik yıldızın sanat yolculuğu ilginç hikâyelerle dolu. Aklına estiğinde bir gece kulübüne giderek orada şarkı söylemek istediğini söyleyecek kadar deli dolu, “Ayaz Geceler”i seslendirdikten sonra “Tamam gel başla” dedirtecek kadar da ikna edici olan Tilbe, başarısını neye borçlu? İzmir’li dar gelirli ve 6 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olan Tilbe, erkeklerin çoğunlukta olduğu bir sektörde erkekleri de geride bırakarak milyonları n gönlünde taht kurmayı nasıl başardı? İlk albümünde seslendirdiği “Delikanlım”ı 7’den 70’e herkese ezberleten Tilbe’nin yeni jenerasyonla ve metroseksüellikle ilgili düşünceleri ne? Kadın sanatçıların, geniş kitleleri etkilemede erkek sanatçılara göre daha başarılı olduğunu belirten ünlü sanatçı, iş dünyasında cinsiyet ayırımıyla ilgili ne düşünüyor? Vizyon dergisi olarak Yıldız Tilbe’yle tüm bu yaşananların iç yüzünü, sanatçının gelecekle ilgili planlarını ve Türkiye’nin Eurovision’da İngilizce şarkıyla temsil edilmesini konuştuk.

Sizce Türkiye’de kadın olmak mı, yoksa sanatçı olmak mı daha zor?

Türkiye’de sıradan bir kadın olmak bile oldukça zorken, kadın sanatçı olmanın zorlukları saymakla bitmez.

Kadın sanatçı olmak zor derken, neyi kastediyorsunuz? Yani Türkiye’de kadın kimliğinizle bir şeyler yapmaya çalışırken karşınıza sürekli engeller mi çıkıyor?

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de görsellik yani görünüş, kadının işini bir açıdan kolaylaştırıyor. Fakat iş emeğe dayalı bir mücadeleye dönüştüğünde kadınlar, erkeklere oranla daha fazla emek harcamak zorunda kalıyor. Yani mesleki anlamda yapılması gerekenleri kadın fazlasıyla yapmak zorunda kalıyor ya da bırakılıyor.

Bu dengesizlik, kadının kaderi mi sizce?

Maalesef bu tüm dünyada böyle. Kadın ne iş yaparsa yapsın kendinden daha fazla vermek ve daha çok çalışmak zorunda. Masa başında da olsa daha fazla mücadele etmesi gerekiyor. Kadınlar hiçbir işte erkekler kadar rahat olamıyor. Sokakta da bu böyle. Dünya erkek dünyası, kadın dünyası değil ki.

İyi de kadının bu tarihsel mücadelesi hep böyle sürecek mi?

Bu mücadele böyle sürüp gidecek, başka yolu yok. Yemek bile yerken mücadele ediyoruz.

Kadına seçme ve seçilme hakkını tanıyan ilk ülkelerden biri olmamıza rağmen meclisteki partilerin kadın-erkek sandalye dağılımının, kadınların aleyhine olduğu görülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Buna katılmamak mümkün değil. Fakat kadınlara yapılan kötülüğün yine kadınlar eliyle yapıldığını hatırlatmakta da yarar var. Çünkü Türkiye’ye baktığımızda ne kadınlar ne de yapıları güçsüz olan kadın dernekleri arasında bir dayanışmadan söz etmek mümkün.

Peki, sizce var olan bu düzeni değiştirmek adına neler yapılabilir? Yani kadın sanatçılara ne gibi görevler düşüyor?

Bence kadınlar işlerini en iyi şekilde yaptıklarında üzerlerine düşen görevi de yerine getirmiş olurlar. Benim bu alandaki temel kıstasım, başarılı olmaktır. Kadın, yaptığı tüm işlerde başarılı olmayı başarırsa, erkeklere karşı da başarıyı yakalamış olur.

Kadınlara atfedilen daha duygusal, daha pratik gibi tanımlamalara katılıyor musunuz? Daha duygusal olma hali, kadın sanatçıların eserlerine de yansıyor mu sizce?

Kesinlikle kadın daha duygusaldır ve bu da eserlerine yansır. Dikkat ederseniz kadınların yazdığı şarkılar, genelde hem erkekleri hem de kadınları derinden etkiliyor. Fakat erkeklerin yazdığı şarkılar, bazen sadece erkekler üzerinde etki yaratabiliyor. Kaldı ki erkekleri yetiştiren de biz kadınlar olduğumuz için aslında onların iç dünyalarını da en az kendi iç dünyamız kadar iyi biliyoruz. Dolayısıyla bu konuda erkeklerden daha başarılı olduğumuz gün gibi ortada.

Biraz da “Aşk İnsanı Değiştirir” isimli son albümünüzden konuşalım isterseniz. Bu albümünüzde neden eski ezgileri yeniden yorumlama gereği duydunuz?

Aslında bu uzun zamandır yapmak istediğim bir çalışmaydı. Elimde çok güzel eserler vardı ve bunları paylaşmam gerekiyordu. Daha da ertelemek istemedim. Zaten dinleyicilerim de beni bu konuda sıkıştırmaya başlamıştı. Bu albüm için yaptığımız çalışmalarla taş plaklardaki şarkıları bulup çıkardık. Ben de oturup sesime ve dinleyicilerimin isteklerine göre bunları yeniden yorumladım. Bir sonraki albümde kendi eserlerimi okumayı planlıyorum.

Bildiğimizin dışında bir Yıldız Tilbe profili çizmenizi istesek nasıl bir tablo çizersiniz bize?

Genel olarak şunları söyleyebilirim: İzmir’de doğdum büyüdüm. Mesleğe 1990 yılında İzmir’deki gece kulüplerinde başladım. İşe girişim de oldukça ilginçtir. Bir gün kalktım, bir gece kulübüne gittim. “Ben burada şarkı söylemek istiyorum” dedim. Patron da Rahmetli Cengiz Özsoylu’ydu. “Çık bir tane söyle bakalım, söyleyebilecek misin?” dedi. “Ayaz Geceler”i söyledim. “Bir tane daha söyle” dedi. Bir tane daha söyledim. Cengiz Özsoylu da “Yarın gel başla” dedi. Bir yıl sonra da İstanbul’a geldim ve ilk albümüm de o yıl piyasaya çıktı.

İzmir’de sanat hayatına atıldığınız o ilk yıllarda da şarkı sözü veya beste çalışmalarınız var mıydı?

Hayır ama kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Mutfakta, bulaşık yıkarken, yolda yürürken, evi temizlerken, kısacası her yerde şarkı söylüyordum. Çünkü müzik benim bütün dünyamdı.

Son dönemde müzik piyasasında iş biraz da fabrikasyona dönmedi mi sizce?

Karmaşa ve birbirine benzeyen şarkılar konusunda haklısınız. Ama bu normal bir süreç. Çünkü şarkılar da tıpkı araba modellerine ben rakipleri de aynısını yapıyor. Bu her dönem gördüğümüz ve görmeye alıştığımız bir durum. Burada kalıcı olmak isteyen genç yeteneklere düşen görev kendileri gibi olmak. Kaldı ki bakmakla olsaydı kediler kasap olurdu. Kısacası benzer şeyler üretmekle kimse bir yere varamaz.

Şarkılar nasıl çıkıyor? Bir ön hazırlık yapıyor musunuz?

Hayır yapmıyorum. Öyle hazırlıklardan da nefret ederim zaten. Aşıksam ve ilham da gelmişse döktürüveriyorum. Çok da güzel oluyor. Aşkla yazılan şarkı ve türkülerin tadı daha güzel oluyor. Şarkılarımda kadınların gözünden aşkı anlatıyorum. Bütün şarkılarım kadın ruhu ve dünyasını yansıtıyor.

Kadın ve erkek bile farklılaşırken, erkekler ‘metroseksüel’ olarak ayrışırken aşkın tanımı değişmiyor mu peki?

Bazı kavramlar yer değiştirse de aşk varlığını korumaya devam eder. Neden? Çünkü her halükarda erkek de kadın da varlığını koruyor. Belki şimdi eski yıldızlar gibi estetiksiz doğal kadınlar yok. Ama yapacak bir şey de yok. Çünkü beğeniler, kılık kıyafetler, kültür ve ahlak anlayışı değişiyor. Buna rağmen aşk, sevgi ve dostlukta olduğu gibi her alanda orijinalliği arayanlar da az değil. İsteyen değişime ayak uyduruyor, isteyen de geçmişin hoş geleneklerini korumaya veya bulmaya çalışıyor. Bence yapay değişimlere direnen insanlar olmasa her şey karma karışık olurdu. Şükür ki her şeyin orijinali hala var. Zaten bu olmasa dünya da olmazdı gibime geliyor.

Bu orijinallik tablosuna hangi meslektaşlarınızı dâhil ediyorsunuz? Sizce kimler orijinal?

Ben orijinalim mesela. Gerisi de beni ilgilendirmiyor. Ha yeni sanatçılardan dinledikleriniz var mı diye soruyorsanız. Evet, severek dinlediklerim var. Ama şimdi isim verip, diğerlerini küstürmeyelim.

Kanayan bir yara olarak durmaya devam eden korsan müzik ürünlerinin yanı sıra pek çok sanatçıyı derinden etkileyen telif sorunları hakkında neler düşünüyorsunuz?

Genel olarak telifle ilgili olarak payıma düşen ücreti alıyorum. Ama yine de bu konuda küçük de olsa birtakım sıkıntılarla karşılaşmak istemiyorum. Telifler konusunda yaşadığım sıkıntılar da iyi bir avukatım olmamasından kaynaklanıyor.

Bugünden geriye dönüp baktığınızda kariyerinizde yaşadığınız en zor zaman ve olay neydi sizce?

Yaşadığım en büyük sıkıntı, hak etmediğim halde bazı insanların… (kısa bir müddet düşünüyor ve sonra gülerek devam ediyor) …boş ver hiç konuşmayalım bunları. Herkesin yaşadığı sorunlar var. Hele benim gibi bir insanın uğraşacağı daha fazla sıkıntı oluyor. Dolandırıcılarla uğraşıyorum anlayacağınız. Ama moralimi bozmamak için artık takılmıyorum bu tür olaylara.

Manga’nın Eurovision şarkısını dinlediniz mi? Şarkı bu yıl da İngilizce olarak okunacak. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hayır, maalesef dinlemedim. Şimdiden başarılar diliyorum Manga’ya. Ama Türkiye’nin Eurovision’da uyguladığı İngilizce saplantısını hala anlayabilmiş değilim. Eğer ülkeler bu yarışmada kendilerini temsil ediyorlarsa kendi dilleriyle şarkı söylemeliler bence. Bu açıdan ülke olarak temsil edilme biçimimizi yanlış buluyorum. Burada müzik ve altyapı batılı enstrüman ve ezgilerle olabilir. Fakat dilin mutlaka Türkçe olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü müziğin dili olamaz. Müzik her dilde söylenebilmeli. Ama burada yapılan müziğin İngilizce’ye hapsedilmesinden başka bir şey değil.

Yıldız Tilbe’yle yapılan bu söyleşi, Tetra İletişim tarafından, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) için üretilen “Mesam Vizyon” dergisinin 15. sayısında (Şubat – Mart – Nisan 2010) yer aldı. Türkşan Karatekin tarafından yapılan söyleşinin fotoğrafları Cihan Aldık tarafından çekildi. Konunun sayfa tasarımı ve uygulaması Didem İncesağır tarafından yapıldı.